BURDUR & SALDA GÖLÜ
Haber & Fotoğraflar Şahika Öner
Burdur göller yöresinde, Salda gölüne gidiyoruz. Nisan ayının son günlerinde, göz alıcı rengi, suyun berraklığı, kil toprağıyla göz dolduran salda için yola çıkıyoruz. AlbetoTrek yürüyüş grubuyla, parkurun kolay olması sebebiyle göl çevresinde rahatlıkla yürüyebileceğiz. Burdur, Hacılar, Yeşilova’dan sonra, Antalya’dan 159km kat ederek gölün kenarındayız. Suyun üstündeki bulutlar ve gölün ışık saçan suyu bizi bir anda atmosfer içine alıyor.
Salda Gölü’nde yapılan araştırmalarda uzmanlar, suyunun sivilce ve mantar gibi bazı cilt hastalıklarına karşı etkili olduğunu dile getiriyorlar. Gölün toprak yapısında kil olmasında dolayı, sahip olduğu mineraller sayesinde hastalıklara da iyi gelebiliyor.
Salda Gölü, derinlik bakımından Türkiye’nin en derin tatlı su gölü konumunda bulunuyor. Salda Gölü’nün ölçülebilen derinliği 185 metre, dünyanın üçüncü derin gölü olarak Burdur’un Yeşilova ilçesi sınırlarında yer alıyor. Denizden yüksekliği, 1193 metre olup, 44 kilometrekare yüz ölçümüne sahiptir. Gölün binlerce yıl önce jeolojik bir çökme ile meydana geldiği tahmin edilmektedir. Yuvarlak bir yapıya sahip olan gölde büyük sazan balıkları yaşıyor. Salda Gölü ve çevresi 1989 yılından beri birinci derece doğal sit alanı olarak korunuyor. Akdeniz bölgesindeki karstik kayaların içerisinde bulunan ‘’Mar’’elementinin suyun içerisinde çözülerek güneş ışığıyla buluşması sonucu göl, bu çok güzel maviliği sağlamaktadır.
Son 20 yıldır, göl seviyesinde 3-4 metreyi bulan bir çekilme olmuş ve hala devam ediyor. Salda Gölü’nde dört yıldır araştırma yapan, İskoçya’nın Glasgow Üniversitesi’nden Prof. Dr. Mike Russel, dünya üzerinde, Mars’ın yüzey özelliklerini taşıyan iki yer bulunduğunu, bunlardan birisinin Kanada’nın kuzey bölgesinde, diğerinin de Salda Gölü’nde olduğunu kaydetmiştir. Gölde bulunan magnezyum yüklü beyaz kayaların Mars’ta da bulunduğunu anlatan Prof. Russel, bu durumun Mars’taki bölgenin de eskiden deniz ya da göl olabileceğini ve burada da güneş enerjisi ile kimyasal moleküllerin birleşmesiyle hayatın başlayabileceğini gösterdiğini iddia etmiştir.
Maldivler diye adlandırılan kısımdan başlayarak, göl kenarındaki yürüyüşe, beyaz parlak kum karışımı toprak, deniz içindeki taşların canlılığını seyrederek başlıyoruz. Suya girenler, yüz maskesi yapanlar, şemsiyeyle güneşin ışıklarından korunmak isteyen turistler bana renkli kareler sunuyor. Bu ikinci gelişim ve kum tepelerinin yeri hafif değişirken, suyun çekilmesinin etkisi de görülüyor. Sıcak çok fazla zorluyor, aradaki suyu geçemiyor ve epey dolaşarak geçit köprüsüne varıyoruz. İleride yol kenarına doğru uzanan çamlar arasında mola verip, öğlen için getirdiğimiz sandviçleri yiyoruz. Gölün çeşitli yerlerinde, suya giren ve piknik yapan insanlarla karşılaşıyoruz. Bazı kısımlar kapalı olduğundan kısa bir süre asfalt da, ana yolda ilerliyoruz. Caddeden ana yol devamına inerek, hava şartlarının zorlamasıyla yüksek bir tırmanış gerektiren cafede yorgunluk atıyoruz. Sıcağın verdiği bitkinlik, tabiatın sunduğu güzellikleri bitirerek Antalya’ya dönüyoruz.
*****