TGC-KAS Yerel Medya Semineri yapıldı
Haber : Necati Mumay
Türkiye’de demokrasinin yerelden başlayarak güçleneceği inancıyla sürdürülen TGC-KAS Yerel Medya Seminerleri’nin 86.ncısı Eskişehir’de gerçekleştirildi. İki gün süren seminerde Afyon, Bolu, Bursa, Bilecik ve Eskişehir’den 70 gazeteci törenle sertifikalarını aldı.
TURGAY OLCAYTO: DAYANIŞMA İÇİNDE OLMAK ZORUNDAYIZ
Seminerin değerlendirme konuşmasını yapan Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Turgay Olcayto, “Son yılların en iyi seminerini Eskişehir’de yaptık. Konuşmacılarımızın sunumları ve meslektaşlarımızın katılımları fevkaladeydi. Tüm meslektaşlarıma teşekkür ediyorum” dedi. Türkiye’de dört başı mamur bir demokrasinin hiç yaşanmadığına işaret eden Turgay Olcayto, “Türkiye’de demokrasicilik oynandı. 1960 Anayasası lüks denilerek rafa kaldırıldı. Şu anda 175 gazeteci meslektaşımız cezaevinde. Sayın Cumhurbaşkanı cezaevinde gazeteci olmadığını söylüyor. Siz şimdi Murat Sabuncu, Ahmet Şık gazeteci değil diyebilir misiniz? Toplumumuz suskun bir toplum. Bu suskunluk bugüne ait değil. 1980 yılında başlayıp süren bir suskunluk. Konuşmak yasak. Gazeteciler arasında sendikalaşma oranı yüzde 1,5 oranında. Batı ülkelerinde bu oran en az yüzde 25 oranında. Bu sorunları aşabilmek için kendi içimizde kavga etmeden dayanışma içinde olmalı, hak ihlallerini görünür kılmalı ve meslektaşlarımıza sahip çıkmalıyız.”
ORHAN ERİNÇ: DEMOKRASİ İKTİDARIN İSTEDİĞİNİ YAPMA HAKKI OLARAK ALGILANIYOR
Seminerin ikinci gününde yapılan oturumda Siyaset Medya İlişkisi konusunda konuşan Cumhuriyet Vakfı Başkanı Orhan Erinç, “Siyaset medya ilişkisinin sağlıklı bir biçimde yürüdüğünü söylemek hem siyaset hem de medya açısından olanaksız diye düşünüyorum” dedi ve şöyle devam etti:
“Demokrasiyi içselleştirmek yerine birkaç dönem dışında daha da yozlaştırdık. Bugün geldiğimiz durumda demokrasi iktidarın istediğini yapma hakkı olarak algılanıyor.
Siyasal partilerin kuruluşlarında verdikleri sözlerle, iktidara geldikten sonraki yaklaşımları zaman zaman 180 derece ters düşüyor. AKP de demokrasi ve özgürlük söylemi ile iktidara geldi. Ancak yasalar her Türk vatandaşının ‘terörist’ diye suçlanacağı bir içeriğe getirildi. Dünyada kullanılmaya en açık meslek gazetecilik. Dikkat ve özen gösterilmez ise yaptığımız işin gazetecilik olmaktan çıktığını bugünlerde çok sayıda örnekle anlayabiliyoruz. Gazetecilik okullarına başvurular azaldı. Çünkü öğrencilerin öğrendikleri gazeteciliği yapmalarına imkan yok. Gazetecilik en onurlu ve tehlikeli meslek. Yaparken tepkileri göz önüne almak gerekiyor. Biz baskılara direnebilirsek gazetecilik yapılacak. Vaziyet vahim ama umutsuz değiliz.”
FARUK BİLDİRİCİ: GAZETECİ KİMSENİN DOSTU YA DA DÜŞMANI DEĞİLDİR
Hürriyet Gazetesi Okur Temsilcisi Faruk Bildirici ise toplantıda Eleştirel Gazeteciliğin İktidara Katkısı başlıklı bir konuşma yaptı. Faruk Bildirici konuşmasına Atatürk’ün “Muhterem efendiler basın özgürlüğünden doğan sakıncaların giderilmesi doğrudan basın özgürlüğü ile giderilmelidir” sözünü hatırlatarak başladı:
“Gazeteciler kimsenin dostu ya da düşmanı değildir. Bizi kimsenin öyle görmemesi lazım. Bizi böyle görenler var maalesef. Gazetelerden iktidara destek olmaları bekleniyordu. Gazeteciler tüm iktidarlardan kendilerine eleştiri alanı bırakmasını bekliyor. Gazeteciliğin insan mesleği olduğuna inanıyorum. Kıblemiz insan olmalı. İnsan hayatını korumak, zarar vermemek baş ilkemiz olmalı. Pusulamız eleştirel gazetecilik olmalı. Gazetecilik ilkeleriyle eleştirmeye devam edeceğiz.”
DENİZ ÇAĞLAR FIRAT: OTOSANSÜR HER YERDE ETKİLİ
ÇGD Eskişehir Şubesi 2. Başkanı Yenigün Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Deniz Çağlar Fırat ise Yerel Medyanın Sorunları başlıklı konuşmasında gazetecilik mesleğinin önündeki engellere işaret etti. Gazetecilerin özgür olmadığını, otosansürün her yerde etkili olduğunu belirten Deniz Çağlar Fırat şöyle devam etti:
“Bizler kahraman ya da hain değiliz. Kamu yararı adına mesleğimizi yapıyoruz. Yerel medyanın reklam alamama sorunu var. Aboneler dışında gelir yok. Yazarak direnmeliyiz. Tirajlarımızı artırmalıyız. En büyük gücümüz okurumuz olmalı.”
TGC Genel Sekreter Yardımcısı ve BİK Yönetim Kurulu Üyesi Ahmet Özdemir ise resmi ilanlarla ilgili değişiklikler hakkında gazetecileri bilgilendirdi:
“Batılı ülkelerde yerel medya, yaygın medyanın önünde yer alıyor. Örneğin Almanya’da 50 milyon olan toplam gazete tirajının 20 milyonu yerel gazetelere ait. Japonya’da 1000 kişiye 584, Türkiye’de 1000 kişiye 40 gazete düşüyor. Yerel basına ilişkin, teknoloji ve nitelikli iş gücü sıkıntısından söz edebiliriz. İçerik temin edememe, yaygın basının verdiği bölge ekleri gibi birçok sorunu sıralayabiliriz. Yerel Gazeteler içinde. Gazete olmanın bütün niteliklerini taşıyanlar çoğunlukta. Onlar, demokrasinin, çok sesliliğin, basın özgürlüğünün eksenini teşkil ediyor. Her biri gazeteciliğin gerçek okulu olarak yarınların meslektaşlarını yetiştiriyorlar. İstisna olarak içlerinde, yalnızca resmi ilan almak için çıkanlar var. Bu durum düzeyli, yetenekli, ciddi gazete ve gazetecilere karşı haksızlık olsa gerek. Edebiyat, folklor ürünlerine yer veren, yerel spor, turizm, tarih, kültür konularında bilgilendirici, özendirici, görünüşü, içeriği cazip yerel basın daha çok okunacaktır. Okunan gazeteye de özel ilân ve reklam kendi kendine gelecektir. Öyle ki, yapısal sorunlarını aşamayan, ekonomik olarak tıkanan gazetelerin yurdun dört bir yanında kapanmakta olduğu gözleniyor.”
GÖKHAN KÜÇÜK: İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ TOPLUMUN ESASLI TEMELLERİNDEN BİRİNİ OLUŞTURUR
TGC Hukuk Danışmanı Gökhan Küçük ise Anayasa Mahkemesi’nin ve Yargıtay’ın Basın Özgürlüğü ile ilgili örnek kararları üzerinden katılımcılara uygulamalı çalışma yaptırdı. Gökhan Küçük, haber ve hukuk ilişkisiyle ilgili olarak şunları söyledi:
“ İfade özgürlüğü, demokratik toplumun esaslı temellerinden birini oluşturur. Sadece lehte olduğu kabul edilen, zararsız ya da ilgilenmeye değmez görülen haber ve düşünceleri için değil ama ayrıca devlet ya da nüfusun bir bölümünün aleyhinde olan, çarpıcı gelen/şok eden ya da rahatsız eden haber ve düşünceler içinde uygulanır. Basın söz konusu olduğunda bu ilkeler özel bir önem kazanır. Bu tür haber ve düşünceleri vermek basın yayın kuruluşları için sadece bir görev değildir. Halkın bu haber ve düşünceleri edinme hakkı vardır. Haberde hukuka aykırılık olarak tanımladığımız başlıca sorunlar şunlardır: Objektiflikten ayrılmak, haber sınırını aşmak, genişletici ve yanlış yayınlarda bulunmak, gerçek dışı haber vermek, yersiz şekilde onur kırıcı sözler kullanmak, dürüstlük kuralına aykırı davranmak, kişisel nedenlerle salt sansasyon yaratmak için yayım yapmak hukuka aykırıdır.”
90. YILINDA RADYO TARTIŞILDI
Radyonun 90. yılı nedeniyle düzenlenen oturumda ise Anadolu Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Özgül Birsen “Türkiye’de Radyonun Dünü Bugünü”, TRT Prodüktörü ve TGC Balotaj Kurulu Üyesi Gülay Oktar “Radyo Programcılığı”, TRT Prodüktör Spiker (Emekli) TGC Sosyal İşler Komisyon Üyesi Nevin Akkaya “Radyo Spikerliği” ve TRT Muhabiri Engin Başçı “Radyo Muhabirliği” başlıklı konular hakkında bilgi verdi.
Oturumun moderatörlüğünü ES TV Genel Yayın Yönetmeni Soner Yüksel üstlendi.
Anadolu Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Özgül Birsen radyonun tarihçesini, bugününü ve geleceğini anlattığı konuşmasında “Geleceğin radyosunda herkes kendi yayınını yapacak. Içerik uzmanlaşacak ve daralacak. Karasal yayıncılık bitecek.Dinleyici etkileşimi artacak. Radyo söz olarak kalmayacak” diye konuştu.
TRT Prodüktör Spiker (Emekli) TGC Sosyal İşler Komisyon Üyesi Nevin Akkaya “Radyo Spikerliği” konusunda bilgi verdi. Nevin Akkaya, şöyle konuştu:
“Radyo romantik, sihirli, gizemli bir kutu. Ben 1970’li yıllarda profesyonel radyoculuğa başladım. Prodüktör spiker olarak görev yaptım. Çok zor sınavlardan geçerek bu görevi yapmaya başladık. O yıllarda radyonun ilkesi, müzik dahil hangi program olursa olsun kişileri belli bir seviyeye getirmekti. Ancak rating kaygısı başlayınca her şey değişti.”
TRT Prodüktörü ve TGC Balotaj Kurulu Üyesi Gülay Oktar “Radyo Programcılığı” hakkında bilgi verdiği konuşmasında şunları söyledi:
“Radyo aşkım Harbiye’den geçerken evdeki küçük radyo ile Harbiye’deki koca bina arasındaki bağı merak ederek başladı. TRT’ye ilk girdiğimde daktilo, karbonlu saman kağıt vardı. TRT’de bize kamu yayıncılığı öğretildi. Bizde özel radyolar kaçak frekanslarla etik ilkeler gözetilmeden yayına başladı. Sonra disipline edildi. Bugün hala TRT’ye rakip olacak radyo yok. Ben de sevdiğim işi radyo programcılığı işini yapıyorum. Üstüne de para alıyorum.”
Oturumda TRT Muhabiri Engin Başçı “Radyo Muhabirliği” başlıklı bir konuşma yaptı. Engin Başçı, “Ben hem tv hem de radyo habercisiyim. Lambalı radyoları dinleyerek başladım. TV yaygınlaşınca radyo etkisini kaybedecek deniyordu ama kaybetmedi. Ses ve söz hayal dünyasını harekete geçiren bir kitap gibi. TV görüntüyle ilgili. Radyonun etkisini veremez. Kamu hizmeti yayıncılığı demek Anadolu’nun en ücra köşesindeki insana ulaşma sorumluluğu bulaştıran bir yayıncılık demek. TRT devletin değil sizin yayın kuruluşunuz. O bilinçle radyoya bakılmalı” diye konuştu.
*****