KELLEYİ YESEM Mİ,
OĞLANA DESEM Mİ? – Öykü
M. Demirel Babacanoğlu Yazdı
Çok eskiden memleketin birinde bir aile varmış. O memlekete bir de kelle satıcısı gelirmiş. Kelleyi başkaları gibi parayla marayla satmaz, “Bir öpücüğe bir kelle, bir öpücüğe bir kelle…” diyerek satarmış.
Kaynana ile gelin oturuyorlarmış evde;
“Bir öpücüğe bir kelle!” sesini duymuşlar.
Kaynana, “aman ne iyi, gelin bir kelle al…” demiş.
Gelin “olur ana” demiş, gitmiş öpücüğü vermiş, kelleyi almış gelmiş. Kıllarını ütmüş ateşte, temizlemiş, katmış tencereye, ocağa koymuş… Kelle kaynamaya, pişmeye başlamış…
Kaynananın aklına soy kaçmış… kendi kendine söylenmeye başlamış:
“Kelleyi yesem mi, oğlana desem mi?… Kelleyi yesem mi, oğlana desem mi?…”
İki de bir arka arkasına yineliyormuş…
“Kelleyi yesem mi, oğlana desem mi?….”
Gelin bakmış iş tehlikeye gidiyor, sonuç iyi olmayacak…
Kelleyi al diyen kendisi, hinlik düşünen kendisi!…
Kocası duyarsa ne yapar? Ya boşar, ya döver, ya keser!
Bir plan, bir yöntem düşünmüş…
“Karıya öyle bir iş edeyim ki, konuşamasın…” demiş.
Kararını uygulamaya koymuş.
Kellenin ayaklarını çıkarmış tencereden, kaynananın boğazına sokmuş. Kaynana ne ayakları yutabiliyor, ne de çıkarabiliyor! Haguk, huguk, hırk, mırk… haguk huguk… diye acayip sesler çıkarıyor, konuşamıyor… Ayakları boğazından çıkaramıyor. Bu kez elini kolunu sallıyarak işaretle gelinden paçayı boğazından çıkarmasını istiyor. Gelin oralı bile olmuyor, işine bakıyor, bir taraftan da kıs kıs gülüyor. Kelleyi yesem miymiş, oğlana söylesem miymiş?… Haydi de bakalım!
Akşam eve oğlu gelmiş. Gelinle oğlan oturup kelleyi yemişler.
Kaynana olanı biteni oğluna söyleyecek ama ne gezer?
“Haguk, huguk, hark hurk, hırk mırk…” ediyor, bir türlü söyleyeceklerini söyleyemiyor.
Oğlan eşine soruyor;
“Ne oldu anama kız?”
“Ne bileyim, böyle konuşuyor! Hark hurk edip duruyor, ben de anlamadım…”
“Anlamadım olur mu?”
“Ne bileyim ben?”
“Ne demek istiyor böyle işaretlerle?”
“Ne diyecek, anlamadın mı? Ben ölüyom, aşağıdaki 60 dönüm tarlayı gelinime bağışladım” diyor.
“Yaaaaaa….”
Kaynana anlatamamanın derdiyle eliyle koluyla, yok mok işareti yapıyor ama
oğlan anlamıyor yine; soruyor;
“Anam ne işareti yapıyor öyle?”
“Ne olacak canım, beni çok seviyor, baksana çay kenarındaki bahçeyi de gelinime verdim” diyor.
“Yaaa, demek öyle…”
“Öyle kocacığım öyle…”
“Hımmmmm…”
Kaynana yerinde duramıyor, öfkeleniyor, kızarıyor bozarıyor ama, anlayan kim? Boğulup gidecek, hark hurk diyerek…
Oğlan; “anam niye kızardı böyle? Bak mosmor oldu… Gidici…”
“Kocacığım anlamadın herhalde, gidici medici değil, kırmızı sarı altınlarımı da gelinime veriyorum” diyor…
“Yaaaaa demek altınlar da senin oluyor?
“Tabi kocacığım kaynanam beni çok seviyor!”
Kaynana kapkara, mosmor kesiliyor bu sırada; çırpına çırpına öte dünyaya gidiyor…
Eeeee ölenle ölünmez ya!
Oğlanla gelin yeyip içip hoş murada geçiyorlar…
*****