TERKEDİLMİŞ SANAT
Prof. Dr. Levent Seçer Yazdı
Sevginin özünde sanatı aramak, sanatın sıcaklığını tüm insanlarla paylaşabilmek, aydınlığın yansımasında sanatçının yaptığı fedakarlığı, insanların bir arada yaşamasının özünde barışı insan hak ve özgürlükleri anlatan sanat değil mi? Tolstoy Sanata bu pencereden bakıyor, sanatın fedakârlık olduğunu söylüyor.
Sanatçı can verdiği sanatında toplumsal bir görevinin olduğunu ve bunu da yaparken insanlık adına fedakârlık yaptığını biliyor. Bugün günümüze kadar yansıyan değişimlerin adı bu değil mi? Tolstoy, Dickens, Hugo, Dostoyevski, sanatla insanların birlik ve kardeşlik duygularının bir arada yaşamasını anlatır.
Beethoven, Baudelaire, Vertaine, Mareas, Olsen Wilde, İbsen, Wagner, onlarda sanatın içinde sevgiyi aramışlar ama Tolstoy gerçeğinde aynı noktada birleşememişler.
Sanatı anlatmak ve insanlarla paylaşmak noktasında asıl gerçeğin özünde, ona can veren sanatçının duruşu ve fedakarlığı işte sanatın içinde asıl alkışlanacak değer budur.
Bugün günümüzde sanata ”ucube” ya da ”İçine ederim tükürürüm böyle sanatın” demek, sanata ve sanatçıya yapılan saygısızlık değil de nedir? Eğitim sıralamasında bile dünyada 41 ülke arasında 36. sırada olmak bunun başka bir açıklaması var mı? Eğitim kültür ve sanatta nerede durduğumuzu gösteren bir çabanın olmaması ve yapılanların yapılıyor gibi gösterilmesi sanat ve sanatçıya saygısızlık bana göre.
Tolstoy sanata bakışında sanatın özünde sevgiyi görmesi, sanatçının eserindeki duyguyu başkalarıyla paylaşması, yaratıcılığın hayal gücüyle birleşip gerçeğe dönüşmesinin önemini anlatır. Bir ressam ya da eserin sahnelendiğinde, opera ve balede sahnede sergilenen bir oyunda sanatçı yaratıcılığını işte tüm insanlarla paylaşması bu değil mi? İnsanların iki organından biridir sanat, onun yaşaması için aldığı nefestir.
SANAT VE HAYAT…
Sanatın ve ona can veren sanatçının toplum adına görevi vardır, sanat aydınlıktır, uygarlık, çağdaşlık, sözde değil özde dolaysız bir demokrasinin sesidir. Sanat, cumhuriyetin sesidir. Sanatın siyasetin gerisinde kaldığı ülke daima üçüncü sınıf bir ülke olmaktan öteye geçemez.
Sanatçının topluma olan görevi kadar, toplumun da sanatçıya saygı duyması sahip çıkması gerek. Sanatçı kimliğini taşımak o kadar kolay değildir. Sanatçı onurlu bir duruş sergiler, sadece sanatını düşünür, onunla yatar onunla kalkar budur onun yaptığı iş. Sanatçı yağdanlık, dalkavukluk, yalakalık yapmaz, el öpmez ayak altında durmaz.
Sanatçı bir ülkenin uluslararası saygınlığıdır. Bugün ne yazık ki kendisine sanatçı adı verenlerin bu gösterileri yaparken sanattan utanmadıklarını görmek, özellikle yalakalık edebiyatını çok iyi becerdiklerini görmek acı veriyor bana. Geçmişe tarihe baktığımızda hala hatırladığımız saygın isimler, tarihe yön vermişler zamanın çağın adını yazmışlar, ama asla sanatın verdiği saygınlığı kişisel çıkar adına satmamışlar, insanlık uğruna çalışmışlar. Bilim sanat akıl onların savundukları gerçekler değil mi?
Dünya dönüyor dediği için ona inanmayan aslında inanmak istemeyenlerin onu ölüme mahkûm etmeleri. Ölüme giden Galileo ağlayan karısına dönüp ” Ağlama ben haklıyım, ya birde onlar haklı olsalardı buna kahrederdim, üzülürdüm” demesi, bunun anlamını yazmak bile sayfalara sığmaz sanırım.
Peki benim ülkemde bir Galileo var mı ya da böylesine bilim insanları neden yetişmez? Sanat edebiyat ve kültürel değerlerimiz kendisine sanatçı süsü verenler yüzünden bugün toplumsal olarak anlamını kaybetmiş durumda. Kitap okumasını taşımasını bile bir yük olarak kabul eden bir toplum olduk. Kütüphanelerin, tiyatroların kapandığı bir dönem yaşandı. (TUİK) verileri ortada, bir yıl içinde üç bine yakın kütüphane kapanıyorsa o ülkede bilimden sanattan söz etmek mümkün değil. Özellikle dünya edebiyatının hala çok gerilerindeyiz ama neden?
Dünyanın birçok yerinde düzenlenen kitap fuarlarında Türkiye yetersiz tanıtım içinde kalıyor. Almanya’da her yıl düzenlenen dünyanın en büyük kitap fuarında, Türkiye çok fakir biçimde tanıtım yapıyor, oysa çok anlamlı kitaplar yazan yazarlarımız var onları orada görememek düşündürücü değil mi? Yokluk ve sefalet içinde ölen bir yazarın, sağlığında desteklenmemesi, çalışmaları adına ona imkanalar verilmemesi, kitaplarını ve kendisini uluslararası alanda tanıtımı adına kolaylıklar sağlanmaması üzücü değil mi? Okumayan bir toplum olmak işte istenilen bu sanırım.
Bugün Batı demokrasilerinde sanat ve sanatçının anlamını bulmak mümkün. New York belediyesi geçim sıkıntısı yaşayan imkansızlıklar içinde olan sanatçısına destek amacıyla ev hediye etmesini düşündüğümde, kendi ülkemde bir parkın içinde açlıktan ölen sanatçıya ölümünde bile sahip çıkmamak acı veriyor insana.
Kendi ülkesinin kültürüyle batı kültürünün paylaşımını sağlayan bir sanatçı olmak kolay değil. (BM) İnsan hakları komisyonu açıkladı. Türkiye‘nin demokrasi insan hak ve özgürlükleri konusunda dünya sıralamasında nerede olduğunu söyledi. Sudan, Honduras, Ruanda, Hindistan, Umman, Pakistan, Hindistan, Sierra, Leone, Tacikistan, Togo, Venezuella, Afganistan, Arnavutluk, Azerbaycan ve Katar gibi ülkelerle bir arada en alt sıralarda kalması düşündürücü değil mi? Bilim ve sanat akılla birleşince o ülkede kalkınmanın adını yazmak zor olmasa gerek ama sanat ve bilim eğer özgür değilse değişimden söz etmek mümkün değil.
Türkiye‘de neden gazete ve özellikle kitap okunmuyor. Bilim sanat edebiyat özgür değil, her dönem siyasetin gölgesinde yalnız bırakılıyor. Siyaset sanatı yok sayıyor unutuyor terk ediyor. Ama bugün siyasi anlayışın önünde eğilen diz çöken dalkavukluk yalakalık yapan el öpen kendisine sanatçı sıfatı verenlerin, sanata ne kadar zarar verdiklerinin kendileri de farkında değil. Sanatın anlamını saygınlığını yok eden bu soytarılar, bir gün sanatın yalnızlığını kendileri de yaşadıklarında acaba bunun adını nasıl koyacaklar merak ediyorum.
Atatürk‘ün sanata bakışındaki anlamı taşımak kolay değil. Siyasetin gölgesinde kalan sanat akıl ve bilim, işte bizi selamete çıkaracak bu değerlerimizdir. Sanat karanlığı aydınlatıyorsa bu değişime sarılmak gerek, ona can veren sanatçıya sahip çıkmak gerek, sanatı aydınlığı akıl ve bilimi anlatan, değişimi aydınlığı düşünceyi toplumla paylaşan yazarı gazeteciyi hapsederek değil. Akıllı okuyan araştıran düşünen eğitime önem veren bir toplum olmak asıl önemlisi budur.
***