Levent Seçer’den Bir Öykü : Beni Unutma

Levent Seçer’den Bir Öykü : Beni Unutma

Levent Seçer Yazdı

Ömrünün son günleri, anı defteri arasında unutulmuş kuru yapraklara benziyordu. Çocukluk günleri çok gerilerde kalmış, mutlu günlerinde diline dolanan türküler de terk etmişti onu. Yalnızlığına sadece aynalar ve küçük Sardunya’sı şahitti. Örselenmiş duyguları, ağaçların yapraklarıyla vedalaştığı mevsime eşlik ediyordu.

Aynadaki görüntüsünü, zifiri deniz dalgalarında parıldayan ve imzasını bırakmadan sönen bir ışığa benzetiyordu. Nicedir zamana yenik düşen bedenine şaşıyordu. Cahit Sıtkı’yı anımsadı. Gülümsedi. Sevgililerine 35 Yaş şiirini okurken hayat ne de güzeldi. Bir zamanlar sadece içine sevgi dolduğunda hızlı çarpan hain kalbine küskündü. Kırılganlıkları artıyordu her geçen gün. Hiç beklemediği bir zamanda meleklerle buluşan karısını affetmişti ama, ya çocukları? Aylardır arayıp sormayan çocuklarını, beyninde kaç kez yargılamıştı ama, vicdan denilen temyizin tahliyesine de bile bile göz yummuştu.

“Hem çocuklar benim malım değil ki, Tanrı’dan gelen emirle tanıştığım güzel yaratıklardı” diye düşündü. Son günlerini, sokaklarında tarih kokan semtin en ıssız evinde geçiriyordu. Eski bir öykü yazarıydı. Tüm fanilerin yakalandığı ecel hastalığına tutulmuştu. Ve yine, randevusuna geç kalan Azrail’e inat, küçük sardunyasını suluyordu. Arayanı, soranı yoktu, umurunda da değildi.

“Yaşamım, kırık dökük mobilyaların dekorunda ne de hazin sürüyor” dedi. Çocuklarıyla bir tuttuğu sardunyasını sularken, mutlu günlerine ait aile fotoğraflarını süzdü. Gözleri doldu, ağladı.

Gözlerinden düşen bir çift damla sardunyasıyla buluştu. “Ağlama” dedi, ilk kez gözyaşlarıyla sulanan sardunya. Duygusallığı korkuyla sarsılan yaşlı öykü yazarı ürperdi. Nutku tutulmuştu. “Kim konuştu?” diyebildi sadece

Bu ani çıkışıyla ihtiyar arkadaşını korkuttuğunun farkına varan sardunya, “Korkma, benim. Her gün yeniden hayat verdiğin küçük sardunyan” dedi kısık bir sesle.

Yaşlı beyni ona oyun mu oynuyordu yoksa? Sardunyalar konuşur muydu? Yazdığı öykülerde tatlı bir hayaldi bu. “Şaşırmanı anlıyorum, ama bizler sırrımızı, bunu anlatacak kimsesi olmayanlarla paylaşırız. Uzan süredir seninleyim ve hiç bitmeyecekmiş gibi gözüken yalnızlığına ortağım”

Hayal miydi bu? Şişe dibi camlı gözlüğünün üstünden sardunyaya baktı. Şaşkınlığı sürüyordu. Bu tatlı oyuna katılmaya karar verdi. “Neden bugüne dek sustun?” dedi suçlayan bakışlarla ve ekledi “Biliyorsun ki çok yalnızım”

Beni gözyaşlarınla ilk kez suladın. Gözyaşının kıymetini ancak gerçek aşıklarla çiçekler bilir. Gözyaşlarıyla beslenmeyen bir sevgi aşk olmaz, çiçekler de dile gelmez. Sevgisini gözyaşıyla büyüten aşıkların sevdası ağaçlara kazınır. Aşklar ölürse, aşıların sevdasını ağaçlardaki kalpler haykırır. ” . İhtiyar öykü yazarının şaşkınlığı giderek artıyordu. “Kütüphanedeki kitapların sana ait olduğunu biliyorum. Hayatı özümsemiş gözüküyorsun. Ancak yaşlı çınarlar gibi ayakta ölüyorsun. Unutma ki yaşlanan sadece bedendir, beyin ve duygular değil”

“Bu küçük, ukalâ sardunya ne demek istiyor?” dedi içinden. Pekala hiçbir işe yaramayan ihtiyarın tekiydi ve bu gerçeği de hiçbir şey değiştiremezdi. “Düşüncelerine neden küstün? Sen diğer tüm canlılar gibi Tanrı’nın evrene bir armağanısın. Görevinse, hayatta olduğun sürece evrenle uyum içinde yaşamak. Doğumla ölüm arasına küçük de olsa bir çentik atmak gerek” Bu oyunun ne kadar süreceğini kestiremiyordu. Birileri bu halini görse hiç şüphe yok akıl hastanesine kapatırlardı. Bu tatlı sohbetin hoşuna gitmediğini söylemekse düpedüz haksızlık olurdu.

Ailesine olan özleminin sonucunu dile getiren sardunya devam etti. “Neden yazmıyorsun? Fikirlerini beynine hapsetme. Hayatın demini sun insanlara” İç çekti ihtiyar, “Yazsam kim okur ki? Hiçbir yayınevi bu bunağın yazdıklarıyla ilgilenmez” dedi. İhtiyar sahibine umut aşılayan sardunya, çoktandır özlem duyduğu gözyaşlarının hakkını vermek istiyordu. “Sen meslek aşkı nedir bilir misin? Aç kalacağını bile bile devletin iyi maaşlı rahipliğine sırt çevirip resim yaptığı için insanların maskarası olan, bunalıma girerek kulağını kesen Van Gogh’un acısını hissedebilir misin? Şiiri bırakmadığı için uzak bir ülkede çınar altında yatmayı göze alan Nazım’ın yürek sızısını? Önemli olan harika eserler yaratmak değil, değerlerin uğruna savaş vermektir.”

“Büyük adam olmak ve unutulmamak için, sahip olduğun değerlerin arkasında dur” dedi. Ömrünün güz mevsimini yaşayan, şakaklarına beyaz karlar yağan ihtiyar öykü yazarı ne diyeceğini şaşırmıştı.

Sevgi gözyaşlarıyla dile gelen sardunya, haklı mıydı? Uğruna yıllarını verdiği mesleğinden uzaklaşmış, daktilosuyla kağıtları küstürmüş, kütüphanesindeki kitapları boynu bükük bırakmıştı.

Uğruna savaşacak değerleri olan insanların kaybetmediği bir dünya var mıydı acaba? Denemeye değer doğrusu.dedi. Yazacağı öyküler yayınlanmasa ne çıkardı. Duygulanmıştı. Daktilosuyla kâğıdı yeniden buluşturdu ve dünyadan zamansız ayrılan eşine ithaf edeceği öyküsünün başlığını attı:

“Beni unutma”

*****

Önceki

2 Nisan 2021 Cuma Günün Sergileri

Sonraki

Kitaplar ve Kütüphaneler

Yorum yap

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Popüler Yazılar