İŞTE YİNE BİR SONBAHAR
Harika Ören Yazdı
Sarı sarı yapraklarla, kuru dallar arasında yine bir sonbahar yaşıyoruz. Güneşin eğik, donuk sarı ışıklarını etrafa yaymasını seviyorum. Bu mevsime fotoğrafçılar da bayılırlar çünkü doğa en güzel pozlarını bu eğik gün ışığına saklar.
Yapraklar, salınıp güneşin harında yanarken, martılar çatılarda kiremitlerin ısısına minnetle sıralanıp otururlarken, leylekler güneye doğru uçmaktalar.
Kediler gece yağan yağmurdan ıslanmış toprağın kurumasını beklerken, tahta banklar üzerinde yayılmaktalar. Bülbül güle serenat yapmaktan usanmış, susmuş; güller bülbülün dilinden bunalmış küsmüş olurlar. Sarı sarı yapraklarla, kuru dallar arasında yürüdüğüm bir sonbahar geçmişten düşüverir aklıma.
Tabanımın altında ezilirken söylediğim şarkıya eşlik eden yaprak hışırtılarını duyarım. Ormanın ulu ağaçları, sonbahar gelini gibidir. Kahvenin her bir tonuna bürünmüş yapraklar dallardan büyük bir özlemle kendilerini savurup, toprakla buluşmaya giderken bir sağanak oluştururlar, esen rüzgarla.
Sonbahar Rüzgarları, kimdi söyleyen? Yıldırım Gürses . Unutulmaz bir beste, güfte ve etkileyici, yeri dolmayacak bir ses. Dilim şimdi kalbimle kol kola girmiş, şarkıyı mırıldanmakta. “Düşen bir yaprak görürsen beni hatırla demiştin Biliyorsun seni ben sonbaharda sevmiştim…” diyor ama ben bir ilkbaharda düşmüştüm aşka. Olsun. Şarkı böyle. ‘’Rüzgarla düşen yapraklar daima senin hayalin Yine bir sonbaharda döneceksin sen bana’’
Hüzün mevsimidir HAZAN! Nedendir bilmem, yapraklar gibi insanlarda en çok bu ayda buluşurlar toprakla. Dönüş değil, bir bitiş mevsimidir sonbahar. Yaz aşkları da Eylül ayıyla biter, gider. Sonbaharın hüznüyle anılara dönüşürler. Sararmış albüm yapraklarına mahkum olurlar. En kötüsü de hatırlanmak istenmezler. Kaderlerinde unutulmak, maziye karışmak vardır.
Ama keyiflidir sonbahar. Olağanüstü sıcaklardan sonra hele ki bu yıl serinliğiyle sarılıverdi bize. Bir oh! Çekmedik mi? Rahatça dolaşır olduk, sokaklarda. Üşümeyi özlemişiz. Hangi şehirde, hangi beldede olursanız olun, atın kendinizi doğanın bağrına.
Ertelemeyin hayatı. Yaşadık, bir pandemi alt üst etti yaşamımızı. Kışın soğuğuna kalmadan, açıkhava konserleri, kır kahveleri, deniz-göl kenarları, arkadaş buluşmaları, müze gezmeleri yaraşır mevsime. Nefes almanın dayanılmaz hafifliğinde tüketin sonbaharı. Bir türkünüz, bir şarkınız olsun dilinizde, bir kitabınız olsun elinizde, üç beş kuruş cebinizde-yetmez tabi ama yer etmiş belleğimizde – atın kendinizi sizi mutlu kılacak yerlere.
Hele bir de dost oldu mu yanınızda, çook zenginsiniz bilesiniz. İnce belli bardakta çayınızı yudumlarken, kurtarın dünyayı. Asmayın yüzünüzü. Sevgiyle, şefkat ile umudunuzu gülüşünüzle saçın etrafınıza. Hayatın tadını hayal etmeyi bırakıp yaşamayı seçin. Öyle, böyle demeyin. Tutun bir ucundan, bırakmayın. Söylenmemiş kelimeleriniz kalmasın. Konuşun, duyurun. Sakin ve saygılı ama keskin ve etkili. Yaşamın akışına kul olmadan. Rüyanızı anlatın, hayallerinizi paylaşın. Sizde derin iz bırakan bir kitabı alın ve dostunuza armağan edin. “İçimden geldi” deyin.
Bir paket kahveyle çalın kapısını bir ablanızın, ağabeyinizin, hal hatır sorup iki lafın belini kırın “Yaşamım bana biri tarafından oynanmış kötü ve acı bir oyundan başka bir şey değil.’’ demiş Tolstoy ya; bakmayın siz ona kendi oyununuzun başrolünü kimseye kaptırmayın. Belli mi hangi sonbahar ya da başka bir mevsim, ay, hangi gün, an, dakika, saniye bu beden toprakla buluşmaya heves eder? Zaman durmuyor. Akıyor. Dünya geçiyor. Geldik, gidiyoruz. Sarı sarı yapraklarla, sarı dallar arasında yakalayın bu sonbaharı.
****