OKULA GİDEN ÇOCUK – Öykü
M. Demirel Babacanoğlu Yazdı
Babam şehirden(*) okul giysisi almıştı. Yarın okula başlayacaktım. Giysiyi giydim, herkes sevindi. Sabah olsa da okula başlasam diyordum.
Okulumuz köyün her yerinden görülebilen bir tepenin üstündeydi. Duvarları taş yapılı, üstü çinko örtülüydü. Yazı devriminden hemen sonra yapılmıştı.
Çevre köylerin çocukları da buraya gelirdi.
Sabah olunca güneş ilk kez bizim eve girdi. Coşkuyla giydirildim. Anamın gözleri pırıl pırıldı. Babamsa elimden tutuyordu. Evden çıkarken “güle güle” dedi anam.
Köyümüzün ardında uzanmış Toroslar gözüme çarptı. Üzerinde, ak bir yorgan örtülmüş gibi kar bulutları vardı. Oradan esip gelen serin yel bizi yalayıp geçiyordu. Ağaçlar yaprağını dökmüş, kuru dala dönmüştü. Köylümüz uyanmış, işine gücüne başlamıştı.
Okula vardık. Babam öğretmenimle konuştu. Okula daha önce başlamış ve benim gibi yeni başlayan öğrenciler okulun önünde oynayıp duruyorlardı. Az sonra zil çaldı, sınıfa girdik. Bir bayan öğretmenimiz vardı. Köylüden ayrı giyimliydi. Açık başlı, taralı saçlı, yumuşak duruşlu, sevecen bakışlı, güler yüzlü güzel biriydi. Sınıfa girince ayağa kalktık. Bizlere “günaydın, hoş geldiniz” dedi. Biz de “sağ ol” diye bağırdık. “Oturun” dedi, oturduk. Yoklama defterinden hepimizin adını okudu. Olanlar “buradayım” dediler. Sıraların arasında gezerek hepimizin başını okşadı, sevdi. Bize bir ana sevgisiyle yaklaşıyordu. Kısa zamanda ona ısındık, sevdik öğretmenimizi.
Birkaç ders içeri girdik çıktık. İlk önce A, B, C harflerinin yazılışından başladık derslere. Öğretmenimiz harfleri tahtaya yazıyor, bize okutuyordu. Sonra da yazılış yönlerini belirterek havada, yerde parmaklarımızla yazdırıyordu. Daha sonra da, “Hadi çocuklar defterinize yazın” diyordu, biz de yazıyorduk. Herkesi teker denetliyor, yazamayanlara yardımcı oluyordu.
Zaman zaman sıkılıyorduk. O zaman da şarkılar söylüyor, oyunlar oynuyorduk.
“Daha dün annemizin
Kollarında yaşarken
Bugün okullu olduk
Sınıfları doldurduk
Yaşasın okulumuz”
Diyorduk.
Zil çalıp teneffüse çıktığımızda okulun bahçesindeki kum havuzunda parmaklarımızla öğrendiğimiz harfleri yeniden yazıyorduk.
Yorulmuş, ya da sıkılmıştım, pekmez yemek geldi aklıma, birden ayağa kalktım.
“Öğretmen ben bekmez yiyecem” dedim.
O, sevecen, tatlı, güzel sesiyle:
“Haydi git yavrum” dedi.
Eve gittim, pekmez yedim mi, yemedim mi bilmiyorum? Anam sırtına aldı beni, evimizin çevresinde gezdirdi. Bahçemize indik, dut, nar, incir ağaçları vardı, yaz gelince meyvelerini sunardı bize, şimdi yaprakları sararmış, dökülmüştü. Yapraklarla oynadım, ağaçların üstüne çıktım, güzellikleri seyrettim, sarı yaprakların müziksel çıtırtısını dinledim
Anam:
“Zil çaldı yavrum okula dön” dedi.
Okula dönmem gerektiğini kavradım. Sevgili öğretmenime arkadaşlarıma kavuşmak için hemen okula döndüm. Dışarıda hiç kimse yoktu. Okulun çevresini üç dört kez dolaştım. İçeriden sesler geliyordu. Okulun giriş merdiveninden hızla çıktım, koridordan geçip, sınıfın kapısına dayandım. Kapı açılmıyordu. Kapı vurmayı, öğretmenim demeyi bilmiyordum, birkaç gün içinde öğrenecektim. Dışarı çıktım, biraz daha gezindim. Oraya buraya koştum.. Öğretmenim, arkadaşlarım içerdeydi; onların seslerini dinleye dinleye bekledim. Zil çaldı, teneffüs oldu, arkadaşlarıma kavuştum, sevinçliydim. Az sonra sınıfa girmenin güzelliğini yaşayacaktım. Sınıfa girdik. İlk günüm böyle geçti.(**)
…………………….
(*) Tarsus.
(**) Keman Sesleri kitabımdan.
*****