Karacaoğlan Kimdir
M. Demirel Babacanoğlu
Mehmet Fuat’ın Karacaoğlan kitabı üstüne düşüncelerim:
Birçok Karacaoğlan kitabı okudum; açıkoturumlara katıldım; şu kanıya vardım:
Saz çalan, saz eşliğinde türkü söyleyen, yakım yakan, aşık olan, kendini kabul ettiren halk sanatçısına Karacaoğlan denir.
Bu yüzden de Karacaoğlan’ın yaşadığı dönemden bugüne kadar birçok Karacaoğlan gelmiş, geçmiş, yaşamış, yaşamakta…
Bunların arasından gerçek “Karacaoğlan”ı bulup çıkarmak kolay değil! Mehmet Fuat da bu konuda çalışmalar yapmış, yazmış kitabına.
Değişik, ilginç konulara değiniyor. Karacaoğlan kim, nereli olduğu üzerinde örnekler sunuyor, bilgiler veriyor. 1875-76 yıllarında Hoca Hamdi Efendi’nin yazdığı “Yolculuk Anıları” kitabından aktarmalar yapıyor.
Karacaoğlan’ın Kozan Dağı yakınlarında Bahçe ilçesinin Varsak (Farsak) Köyü’nde doğduğu; ayrıca Kozan’a bağlı Feke’nin Gökçe Köyü’nde doğmuş olduğu da yazılıyor.
Kırım’dan derlenen bilgilere göre ise, adının “Simayil”, bir şiirine göre de “Halil” olduğu; başka bir şiirine göre de “Hasan” olduğu belirtiliyor.
Babasının adı ise Kara İlyas’dır. 1604 yılında Kozan Derebeylerinden Hasan Bey’in “Tut kap” ilkesine göre askere alınarak “Sayıl” askeri yazılıyor. Bundan dolayı, Karacaoğlan soyuna “Sayıloğulları” deniyor.
Başka bir söylentiye göre de, Karacaoğlan’ın babası Türkistan-Bayat ilinden göçüp gelen Mehmet Arslan’ın oğlu Kara Ali’dir.
Çirkin bir kızla evlendirilmekten, babası gibi tutulup sayıl askeri yazılmaktan, derebeyi Kozanoğlu ile arası açılmaktan 24 yaşında memleketinden kaçıyor. Çok memleketler dolaşıyor, ama yine de ömrünün çoğunu Çukurova, Gaziantep, Maraş’ta Toroslarda geçiriyor. Obasıyla birlikte yaşıyor, göçlere katılıyor; çadırlarda, yaylalarda yaşıyor…
Karacaoğlan, karayağız, seyrek sakallı, uzunca boylu, çapkın levent bir delikanlı. Değişik, karmaşık, güzel, neşeli, sıkıntılı günler yaşamıştır. Evlenmiş, çocukları olmuş, ölmüş…
Ama, böyle ünlü bir ozanın ne doğduğu yer, ne öldüğü yer belli. Maraş yakınlarında Cezel Yayla’sında 96 yaşında öldüğü söylenmektedir. Vasiyetine göre tenha bir pınar başına gömülmüş, sazı başucundaki ağaca asılmış, orada çürümüş gitmiş. Ne o pınar biliniyor, ne o ağaç…
Ölümü üzerine çeşitli söylentiler var. Hangisi doğru bilinmez! İçel-Mut-Çukur Köyü’nde öldüğü, orada karşılıklı tepeden birine gömüldüğü, karşı tepeye de sevgilisi Karacakız’ın gömülmüş olduğu yazılıyor. Buraya Karacaoğlan Kepesi, Karacakız Tepesi denilmektedir. Ermiş sayıldığı için adaklar aranıp, dualar edilmektedir; Karacaoğlan günleri düzenlenmektedir.
Halk söylentilerine göre, Karacoğlan 1606, 1679, 1699 yıllarnda öldüğü belirtilmektedir. Akşehirli Hoca Hamdi anılarına göre Karacaoğlan’ın babası 1604’te sayıl askeri yazılmış, 96 yıl yaşamış, 1701’de ölmüş.
Karacaoğlan’ın yaşadığı yıllarda Osmanlı ekonomisi bozuktur; eşkıyalık başlamış orda burada, köylere baskınlar düzenlenmiş, köylüler dağlara kaçmışlar, eşkiyalar köylünün toprağını ele geçirmiş. Sıkıntılar, belalar baş göstermiş. Karacaoğlan bu olayları yansıtmamış şiirlerinde. Ancak bir şiirinde “rağbet kalmadı yoksulda bayda” demektedir; o kadar…
Yörüklerin yaşamı, dağlarda, yaylarda, sulaklarda, ovalarda, çoluk çocuk, obaları, hayvanlarıyla birlikte, güle, aynaya, türkü söyleye, saz, kaval çala, koyun güde, keçi, deve güde, sevişe oynaşa geçer.
Hep de böyle değildir yaşam, zorlukları da vardır. Kazalar, kötülükler, hastalıklar yok değildir. Doktora gitmekten çok, kendi yaptıkları ilaçları kullanırlar. Yardımlaşma, dayanışma içinde sürer yaşamları.
Aşığın, şiirlerinde bu gibi olaylar anlatılır, yansıtılır. Az da olsa tasavufa yer verilir. Yunus Emre, Mevlana, Pir Sultan Abdal, Hacı Bektaş Veli, Hz. Ali gibi sofiler de anlatılır!
Türkçe’den başka hiçbir dile bağlı değildirler. Az biraz okur yazarlıkları vardır. “Ak elleri kalem tutar/ Yazar Elif Elif deyi” dizeleri… bir kanıt sayılır!
Uçarı çapkınlıkları da vardır. “Karacaoğlan eğmeleri/ Gönül sevmez değmeleri/ İliklenmiş düğmeleri/ Çözer Elif Elif deyi” Ya da “Sabahtan uğradım dostun köyüne/ Hoş geldin sevdiğim in dedi bana”…
Halk Karacoğlan’ı kendinden bilir, onun adına öyküler, efsaneler üretmiştir. Biri şöyle: Karacaoğlan düğünde saz çalmaktadır, sazının teli kopar, çadıra gider tel almaya. Elif’le amcasının oğlu yatmakta olduğunu görür.. Abasını çıkarır üstlerini örter, kaçar gider bir daha dönmez. Amcası yeğenini kötü biçimde öldürür.
Şiirlerini ayaklı uyaklı 8 ve 11 heceli yazar. Çokça redif kullanır. Aşkı, sevgiyi, güzellikleri anlatır. “Yayla çiçeği kokuşlu, tülü maya yürüyüşlü, keklik sekişli, güvercin bakışlı,…” gibi benzetmeler kullanır…
20 Nisan 2024, Adana
—
Mehmet Fuat (Bengü)- Karacaoğlan, 153 s., 2. Baskı, Betaş yayınları-1980
****