Atatürk Öldü mü

Atatürk Öldü mü

 M. Demirel Babacanoğlu Yazdı

Atatürk öldü diyemem.

Her yıl tazelenir üzgüm. Sesini duyar gibi olurum. O’nunla yaşarım. Cumhuriyet der, cumhuriyetle yaşarım. O, “Birinci ödevin bağımsızlık ve cumhuriyeti korumaktır” demiştir. Bize düşen ödev de budur. Bu ödev her ne durumda olursak olalım (İki elimiz yağda, balda, canda kanda olsa…da) yerine getirilecek. Ödevi savsatan bağışlanamaz! Bize beklemelik ne kalıt bırakılmışsa, onu Atatürk istemleri, dilekleri, ilkeleri, devrimleri doğrultusunda sonuna dek yaşatmalı, korumalıyız. Yoksa oturup ağıt yakmak Atatürk’e yaraşır değildir.

Her canlı dünyadan göçecektir. Yerine birçok canlı doğacaktır. Göçen canlının kalıtı doğan canlıdır. Ölü sandıklarımız, doğan canlılarda yaşamaktadır. Onun için Atatürk’e öldü diyemem. Ölüm yaşamaya, yaşam ölüme doğrudur. Yeryüzündeki suların gök yüzüne, gökyüzünün suları yeryüzüne dönüşü gibi! Ölümle yaşam gerçek doğa olayıdır.

Atatürk diyor ki:

“Ölümü istemek bir cesaret değildir. Ama ölümden korkmak da ahmaklıdır.”

Evet! Hiçbir canlı ölümü istemez! Ölümden de korkmaz. Çünkü ölümle yaşam iç içerir. İkisi de gerçektir. Birbirinden ayrılamaz.

Elbet, etten, kemikten, kandan yapılı olan canlı bir gün dünyadan ayrılmış olacaktır Ağlasak da sızlasak da bu kaçınılmaz son kesinlikle gelecektir. Bin yıl, on bin yıl, milyonlarca yıl yas tutsak Atatürk, geri gelmeyecektir. Ama şu çok iyi bilinmektedir, Atatürk’ün düşünceleri, ilkeleri kesinkes yaşayacak, yaşatılacaktır.

Atının teri kurumadan savaşlardan savaşlara koşmuş, başarıların doruğuna ulaşmış, yeni Türk Devletini kurmuş olan Atatürk doğaldır ki rahatsızlanmış, hastalanmıştır. Önce burun kanamaları görülmüş, sonra bedeninde kaşıntılar olmuş… Bu belirtilerinin nedenini anlayamayan doktorlar O’na kaplıca kürleri önermişler, yüzeyden kremler kullanmışlar. Kimileri de köşkte karıncalar olduğunu ileri sürmüş, kaşıntıların bundan olabileceğini söylemiştir. Bu olasılık da göz ardı edilmeyip, Yavuz gemisinden gelen bir manga asker köşkte karınca avını çıkmıştır. Ne karıncaların avlanması, ne kaplıca kürleri, ne yüzeyden kremler kullanılması yarar sağlamamıştır. Bunca ilgiye, bunca çabaya karşın nedeni bilinmeyen sayrılık önlenememiştir!

Atatürk, 1938 yılı başında Yalova Kaplıcalarına gitmiş, durumu Kaplıca Müdürü Dr. Nihat Reşat (Belger)’e anlatmış. Dr. Nihat Bey, Atatürk’ü iyice bir muayene etmiş.

Konulan tanı şudur: “Siroz”.

Artık kaçınılmaz sona doğru yaklaşılmıştır. Sayrılığı kendisine söylenince solgun, sararmış olarak masaya oturur(1). O büyük insan, kaçınılmaz sonun başka şeyleri değiştiremeyeceğini hemen kavrar. O nedenle hiçbir şey olmamış gibi, rahat dingin devinim içinde devlet işleriyle ilgilenmiştir.

Özellikle Hatay sorununun canlı tutar. 1938’de Hatay bağımsız bir devleti olur. 1939’da Türk Devletine katılır…

O yıllarda, İkinci Dünya Savaşı’nın yakın olduğunu görmüş, bunun için şunları söylemiştir:

Bu harp neticesinde dünyanın vaziyeti, dengesi baştan başa değişecektir. İşte bu devre esnasında doğru hareket etmesini bilmeyip en küçük bir hata yapmamız halinde, başımıza mütareke senelerinden daha çok felaketler gelmesi mümkündür. Bu ikinci harp beni yataktan kımıldayacak durumda bulursa, memleketin hali ne olacak? Ben devlet işlerine müdahale edecek bir vaziyete gelmeliyim. (2)

İkinci  Dünya  Savaşı Atatürk ışığında yürütüldü, savaşa girilmedi. Bu açıdan zararsız çıktı ülkemiz.

Sayrılık gittikçe artıyordu. Mart 1938’de Fransa’dan Dr. Fissenger getirildi. Kaçınılmaz sonu önleyemedi. Atatürk 15 Eylül’de vasiyetini yazdı. Mal varlığını devlete, manevi evlatlarına, Türk Dil Kurumuna bıraktı.(3)

10 Kasım 1938

Saatler dokuzu beş geçiyor.

Atatürk yaşama gözlerini yumuyor.

O, yüreğimizde, beynimizde, varlığımızda yaşıyor. Halk olarak Atatürk’leşiyoruz. Anıtkabir’de, her yerde, her alanda, sevgiyle, bağlılıkla anıyoruz.

Yaşasın Atatürk, yaşasın cumhuriyet…

9 Kasım 2024, Adana

(1). Tek Adam –Şevket Süreya Aydemir, 3. Baskı, Remzi Kitapevi-1966-İst. (1) s.550-551); (2).agy. s. 561.); (3).agy s. 558)

Önceki

Uygur ” 10 Kasım’lar Atatürk’ü Anlama Günüdür”

Sonraki

Ata’mızı Saygı ve Özlemle Anıyoruz

Yorum yap

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Popüler Yazılar