Şeytanı kaçırmak kolay mı?

Şeytanı kaçırmak kolay mı?

Anibal GÜLEROĞLU Yazdı

Şeytan… İblis… Sefalet, ıstırap ve ölüme sebep olan mutlak kötülükle özdeşleştirilen varlıklar. Kötülüklerini yaymak için insan bedenini ele geçirip akıl almaz yöntemler kullanabildiklerine inanılan bu varlıklar tarih boyunca tüm uygarlıklarda kabul görmüş. Bu kabulleniş, onlara karşı koymak için yöntemler geliştirilmesini de beraberinde getirmiş haliyle.

Eski uygarlıklarda tuhaf davranışlarda bulunanların içine şeytan girdiği düşünülerek ‘Şeytan kovma/egzorsizm’ ayinleri farklı ritüellerle düzenlenmiş. Ortaçağ Hıristiyanlığındaki engizisyon işkencelerine karşın Şamanizmde ‘kovuç’ olarak nitelendirilen şeytan kovma işlemi ruhları görüp yakalayabilen ‘kovuçu’ kişiler tarafından tütsüler eşliğinde gerçekleştirilmiş mesela.

Velhasıl; İnançlar genelinde insan üstünde yönlendirici etkisi olduğu vurgulanan ‘Şeytan’ı kaçırmak-kovmak bir şekilde itibar görmüş ve farklı yollar kullanılmış çağlar boyu. Oysa ‘Şeytanı kaçırmak için bir tek yol vardır; şeytana dayanmak’ demiş İncil.

İşte yaşamıyla Netflix belgeseline konu olan ve 160 binden fazla şeytan çıkarma ayiniyle dünyanın en ünlü şeytan kovucularından biri olarak adını tarihe yazdıran Peder Gabriele Amorth’un ‘‘Bir Şeytan Çıkarıcı’nın hikayesi” ile “Bir Şeytan Çıkarıcı’nın Yeni Hikayeleri” adlı kitaplarından ilhamla beyazperdeye aktarılan ‘Şeytanın Düşmanı/The Pope’s Exorcist’ filmi de böylesi bir dayanış ve kaçırma öyküsünü anlatmakta.

‘ŞEYTANIN DÜŞMANI’ İÇİMİZDE!

‘Yaşadığımız cennetten bizi attıran şeytanı içimizde aramalıyız’ der ünlü yazar Goethe… Evet… Şeytanı içimizde aramamız gerekir ama şeytanın düşmanını da içimizde aramamız gerekir aynı zamanda. Zira inanç gücü ve vicdan rahatlığı, şeytanın düşmanları olup kişinin kötülükle başa çıkabilmesini sağlayan en önemli silahlardır.

Nitekim Russell Crowe tarafından başarıyla canlandırılan Peder Gabriele Amorth’u ‘Şeytanın Düşmanı’ haline getiren ayinlerin temel taşını da bu mantık teşkil etmekte.

Nazilerle savaşıp askeri cesaret madalyasıyla ödüllendirilen… Hukuk ve gazetecilik eğitimi alarak kişiliğini donanımlı hale getiren… Rahipliğinin 32’inci yılında gelen ‘Şeytan kovucu’ ünvanıyla Kilise’de ayrıcalıklı konumunu kazanan Amorth, kayıt altına da alınan şeytan çıkarma ayinmlerine karşı inançsız olanlara ‘İncil’i okumalarını tavsiye ediyor.

Bu doğrultuda Katolik Kilisesi’nin Baş Şeytan Kovucusu ve Şeytan Kovucular Derneği Onursal Başkanı olup Vatikan’daki Satanist grupların varlığını anlatan kitabıyla ses getiren Peder Gabriele Amorth’u konu alan ‘Şeytanın Düşmanı’ filmini kısaca özetleyecek olursak…

Peder Gabriele Amorth’un “… Şeytanla alay ettiğimizde ve kendimize onun var olmadığını söylediğimizde, onun en mutlu olduğu an budur…” sözüyle açılışını yapıp İtalya’daki bir ele geçirme vakasıyla yüzünü gösteren film, doktorlar tarafından teşhis konulamayan bir gence yardıma giden Peder’in muzip tablosuyla karşı karşıya bırakıyor bizi. Gencin İngilizce konuşmasını, evdeki televizyonun varlığıyla ilişkilendirip ‘Babamız’ duasıyla ayine ciddiyet kazandırmayı hedefleyen Peder, ilk andan itibaren bunun psikolojik bir vaka olduğunu anlamakla birlikte inançları zayıflatmamak için devam ediyor rolüne.

Bir domuzun vurulmasıyla sonuçlanan bu ayinin ardından ‘Şeytanı domuzla kandıran’ Peder tablosundan 1987 yılının İspanya’sına geçerek başlangıcını yapan ‘Şeytanın Düşmanı’, ABD’den gelen bir aile profili sunuyor seyirciye. Kocasını bir yıl önce kaybeden bir kadın… Asiliği marifet sayan bir genç kız ve babasını kaybetmenin üzüntüsüyle konuşamaz olan bunalımlı bir erkek çocuk. Aileyi İspanya’nın kırsalına getiren sebep de mali zorlukları aşmak için kocadan miras manastırı onarıp satma isteği. Bu klasik tablonun tamamlayıcısıysa, aileye musallat olan manastır şeytanı ve tabii baş şeytan kovucumuz Peder Amorth!

‘Şeytanın Düşmanı’nın devamını sinema keyfine bırakıp seyirciye alt metinden verilen mesajlara geçecek olursak…

Diğer şeytan filmlerinin abartılı sahnelerinin aksine daha dingin ve doğal bir dil kullanmayı seçerek şeytanı abartmaktan ziyade dini söylemleri öne çıkartmayı hedefleyen yapımda dini oluşumlardaki olumsuzlukların üstüne cesurca gidildiğini söyleyebiliriz ilk etapta.

Bunun ötesinde sevdiklerimizle yargılanacağımızı söyleyen içerikteki mesajların çoğu tahmin edilebileceği üzere inancın gücüne yönelik. Şeytanın varlığına inanmak gerektiğine dikkat çekerken bu süreçte senaryonun, ‘Tanrı her yerdedir’ diyen Peder’in karşısına bunu ‘kabus’ olarak yorumlayan şeytanı koymasına gelince… İnanç ikilemi mi diyelim?

Cennetten 200 meleğin düştüğünü ve yer altına çekilerek iblise dönüştüklerini söyleyen filmde insanların gizledikleri günahların vereceği zararlara dair de mesajcılık mevcut. İnsanları günahlarından arındırma ve onlara doğruyu gösterme görevini üstlenenlerin dahi günah işleyeceğini yasak ilişki yaşayan İspanyol papaz ile resmeden içerikte, günahlarımızla yüzleşmenin önemi vurgulanmakta. Nasıl ki şeytan kovma ayininin başarılı olabilmesi için baş şart olarak itiraf edilmemiş, yüzleşilmemiş günahın olmaması gösterilmekte.

Günahlarımız bizi bulacak’ derken şeytanın içimizdeki günahlardan ve korkulardan besleneceği mantığından hareket eden senaryonun masumların savunmasızlığını dillendirdiğini de atlamamak lazım. Şeytanın ele geçirme olaylarında çocukları ve kadınları seçmesi bundan dolayı olabilir mi acaba?

Dünya kupasını Fransa’nın kazanmasını ‘kabus’ olarak görerek olaya espri katan içerikte bir diğer mesaj, anne kimliğine yönelik. ‘Anne sevgisi, Allah sevgisine en yakın olandır’ sözüyle bir bakıma Meryem Ana’ya da atıfta bulunan Peder’in bu yolla annelerin ailedeki ve toplumdaki yerini yücelttiğini söyleyebiliriz. Şeytan da, anne sevgisinden çekiniyor mudur?

Manastır benzeri dini mekanların dehlizlerinde nice şeytanlıkların yaşanıp bunların en üst makamlarca örtbas edildiği gerçeğini ortaya koyan senaryodaki en güçlü mesaja gelince… Engizisyonun, dini korumak ve iblisleri yok etmek adına sergilediği vahşete dikkat çekerken, en büyük şeytanın yozlaşmış din adamları olduğu gerçeğine değinerek yaptığı öz eleştiri! Kötülükleri önlemenin bir yolu da öz eleştiri cesareti değil mi?

Şeytanın, Vatikan’a sızma amacı üstünden yol haritasını çizen içeriğin yaptığı bu öz eleştiriyi, gerçek hayatta Vatikan’da ve kilisede yaşanan çocuk tacizlerine, gay ilişkilere göndermede bulunan Peder Amorth’un çarpıcı iddialarıyla bütünleştirdiğimizde ‘Şeytanın Düşmanı’nın mantığı daha bir önem kazanıyor sonuçta.

NETİCEDE; Ekstradan şeytan kovucu aramaya gerek yok. Zira ‘Şeytanın Düşmanı’ içimizde! Nasıl ki, ‘‘Harry Potter’ın ardında şeytanın imzası saklı’’ diyen… Yoga yapmayı ‘şeytani’ olarak gören… Ve şeytan tarafından ele geçirildiğini iddia eden herkese inanmak gerektiğini söyleyip bu kişilerin çoğunun ağır psikolojik sorunları olabileceğine dikkat çeken Peder Amorth’un varlığını özetleyip şeytan kovma ayinlerinden kesitler sunan ‘Şeytanın Düşmanı’ filmi de din adamlarını içlerindeki şeytanla yüzleştirmeyi hedefleyerek bu gerçeği hatırlatıyor bize.

Benzerleriyle aynı öğeleri kullanan filmi onlardan ayıran en önemli özellikse, Amorth’un ‘gerçek’ kişiliği ve şeytan kovma ayinlerinin gerçek hayattan olması! Her ne kadar Amorth tarafından kurulan Uluslararası Şeytan Çıkarma Derneği tarafından ‘Gerçekleri yansıtmadığı’ gerekçesiyle tepki görse bile, filmdeki bu detaylar hem içimizdeki şeytan ve düşman ikilemini aktarıyor hem de seyir keyfini artırıyor.

Kaçırmanın kolay olmadığı şeytana dair son söz William Shakespeare’den gelsin… ‘Cehennem boş; tüm şeytanlar burada’!

guleranibal@yahoo.com

www.twitter.com/guleranibal

*****

Önceki

6 Mayıs 2023 Cumartesi Günün Sergisi

Sonraki

20’nci Asrın Büyük Aşkı

Yorum yap

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Popüler Yazılar