Mutluluk ‘Şans Eseri’ bulunur mu?
Anibal GÜLEROĞLU Yazdı
Şans, kader, kısmet… İnsanların bazen kabullenmek bazen kendilerini motive etmek bazen de yaşananlara gerekçe göstermek için sıkça kullandıkları sözcükler. Peki mevcutları değerlendirmeye tabi tutmadan şansa bel bağlamak, tesadüflerden doğacak sonuçları kestirmeden tamamen ‘şans eseri’ yaşamak ne kadar doğru olur? Dahası gerçek mutluluk ‘şans eseri’ bulunur mu?
‘İnsan hayatını yöneten akıl değil şanstır’ dese de ünlü filozof yazar Cicero, insan mutluluğunda asıl etkenin kişisel iradeyle gerçekleşen tercih ve eylemlerden kaynaklandığını da unutmamak lazım. Zira kader akışının temelinde tercihlerin inkar edilemez bir payı olduğu muhakkak. Dolayısıyla mutluluk şans eseri değil şahsi tercihler sonucu gelişen iradeyle bulunur. Hele söz konusu aşk ve evlilik hayatıysa bu noktada şanstan ziyade yapılan seçimler devreye girer çoğunlukla.
Nasıl ki bir yandan taciz iddialarının hedefinde protestolara uğrarken bir yandan da yıllara meydan okurcasına sinema performansını sürdüren Woody Allen’ın 50’inci filmi ‘Şans Eseri’ de şans ile tercihleri aynı potada harmanlayan bir romantik gerilim öyküsü olarak beyazperdede.
SUÇLULUK DUYGUSU VE ŞANS İKİLEMİ…
Şans nasıl tercihlerle gelişerek insan hayatını yönlendiren bir olguysa ‘suçluluk duygusu’ da yanlış tercihler sonucu yaşanan olumsuzluklardan dolayı hissedilen sorumluluk olarak aynı oranda hatta daha derinden etkiler yaşamı. Şans eseri içine düşülen durumun ilerleyen süreçte hiç umulmadık bir anda gelişen mutluluktan pişmanlığa dönüşmesi gerilimli bir ikilem yaratır haliyle. Hani ünlü romancı Stefan Zweig ‘Vicdan hatırladıkça hiçbir suç unutulmaz’ demiş ya… İşte yapılan hatalı tercihlerden dolayı hissedilen duygu da o hesap!
Nitekim Woody Allen’ın Paris’in görselliğini kullanarak yarattığı ilk Fransızca yapımı ‘Coup de chance / Şans Eseri’ filmi de böylesi bir akışla çıkıyor karşımıza. Sergilediği performansla da şans eseri durumlardan gelişen aşk ihanetlerinin suçluluk duygusuyla paralel ikilemine örneklik ediyor. Filmin konusunu kısaca özetleyecek olursak…
Yıllar sonra Paris sokaklarında şans eseri bir karşılaşmayla birbirlerini gören lise arkadaşları Fanny ve Alain jet hızında gelişen bir yasak aşk öyküsü ‘Coup de chance / Şans Eseri’… Onca zamanın ardından New York’tan çıkagelen Alain’in kendisini bir çırpıda tanımasına şaşıran Funny’nin evliliğindeki kırılma noktasıysa, karşılaşmalarını ‘İnanılmaz bir şey’ olarak niteleyen yazar olma heveslisi Alain’in bu karşılaşmanın başında yıllardır kendisine duyduğu aşkı pervasızca itiraf etmesi!
Bu noktadan sonra ikinci evliliğinde mutluluğu bulduğunu sanarak yaşayan Funny için bir sorgulama ve kıyaslama süreci başlıyor… ‘Eğer lise yıllarında Alain bana aşkını söylese hayatım nasıl olurdu’ diye merak ediyor ve bu bilinmezi bilme arzusu onu hiç düşünmediği bir ilişkinin, intikamcılığın gerilimine yol açacak bir ihanetin içine sürüklüyor. Tabi suçluluk duygusunu da geliştiren bu sürüklenişte ‘şans eseri’ karşılaştığı Alain’in ısrarcı arayışları, ‘Evliliğinde mutlu musun’ sorgulamaları, buluşma istekleri ve klişeleşmiş romantik tavırları da etkili oluyor.
Böylece kafası karışarak aşka düşen Funny’nin kendisindeki değişimi çabucak fark eden kocası Jean giriyor devreye. Servetine olduğu kadar karısına da düşkün olan Jean, karısını takip ettirmeye başlarken New York’tan Funny’nin annesi ‘hafiye’ Camille de çıkageliyor. İlk ateşin ardından ‘Ne yapıyorum ben’ muhasebesine koyulan Funny ise ‘şans eseri’ başlayan saman alevi misali mutluluğun suçluluk duygusu evresinde buluyor kendini. Bu suçluluk duygusuyla Funny sevgilisini terk edince Alain ortadan kayboluveriyor. İhaneti öğrenen koca da intikam düğmesine basınca ve dahi Camille, damadıyla ilgili şüpheli bilgiler edinince bizim romantik aşk hikayesi bir anda ‘şans-suçluluk duygusu’ ikiliminden ‘intikam-gerilim’ ikilemine dönüşüveriyor. Sürpriz sona sahip filmin devamını sinemaya bırakıp içeriğin analizine geçecek olursak…
‘Evlilik bir görev değil iple çektiğin bir şey olmalı’ cümlesinin ‘Coup de chance / Şans Eseri’ filmindeki öykünün çıkış noktası ve gelişiminde önemli bir yer tuttuğunu belirterek başlayalım söze. Dahası filmde dillendirilen ‘Evlilik için uğraşmamalısın’ mantığı, kadının şans eseri kendini aşk ve mutluluk arayışının içinde bulmasının ötesinde aynı zamanda bir ‘Evlilik sorgulaması’ niteliğinde!
Şöyle ki; İnsanların ilk evliliklerinin hata olabileceğini ve bu sayede evlilikle ilgili gerçekleri öğrenebileceğini ima eden yapımda, evliliklerde mutluluğun daldan dala uçarak bulunabileceği mesajını verilmiş adeta.
Bununla paralel olarak… ‘Yıllar sonra kendisine deli gibi aşık biri hayatına çıkagelirse evli kadının tutumu ne olur’ resmini çizen senaryo, bu doğrultuda ‘Evlilikte mutlu olmak için kocanın karısını el üstünde tutması, ona maddi olanaklar sunması yeter mi’ sorgusunu başlatıyor. Öte yandan bazı kadınların ‘Evlilikte erkeğin bu yapıcı davranışlarından gurur duyup minnetle kuzu kuzu oturmak gerektiği’ yönündeki mantıklarının karşısına, kuzu kuzu yaşayıp mutlu olduğunu sanırken ‘şans eseri’ çıkan fırsat sayesinde öyle olmadığını hissedip yeni ilişkiye başlamanın doğallığını koyan film, bu bağlamda hem ‘bohem-pastoral yaşam’ ikilemini hem de ‘suçluluk duygusu-şans’ ikilemini layıkıyla aktarıyor seyirciye.
SONUÇTA: Mutluluğun ‘şans eseri’ bulunması yoruma açık bir konu. Filmin kahramanı Alain’in kitabında vurguladığı gibi ‘Tesadüf her yerdedir’ varsayımıyla olaya yaklaşıp mutluluğa giden yolda şansla ilgili çok düşünmemek mi gerekir? Yoksa Amerikalıların dediği gibi ‘Şans, hazırlıkla fırsatın karşılaştığı köşe başı’ mıdır? Bilinmez ama…
Jazz müziği ve Paris’in gözalıcı renkli atmosferi eşliğinde aşkla harmanlanmış gerilimini sunan ve nihayetinde ters köşe yapan ‘Coup de chance / Şans Eseri’ filminde usta yönetmen Woody Allen’ın farklı duyguları aynı potaya koyarken şansa pek yer vermediği bir gerçek.
Konuya dair son sözümüz bir Macar özdeyişiyle olsun… ‘Şans bazen şimşek gibi çakabilir ama unutmayın, arkasında sizi kara bulutlar da bekliyor olabilir’.
guleranibal@yahoo.com
www.twitter.com/guleranibal
****