
Bir ‘SÜPER’in ardından…
‘Black Panther: Yaşasın Wakanda’
Anibal GÜLEROĞLU Yazdı
‘Bir insanın hayatının ikinci yarısı, ilk yarıda kazanılan alışkanlıkların sürdürülmesinden ibarettir’ demiş ünlü yazar Dostoyevski.
Çoğunlukla doğru olan bu sözün kurguların dünyasında de geçerli olduğu muhakkak. Nitekim devam filmlerine baktığımızda ilk bölümde kazanılan ivmenin sürdürülme gayretiyle karşılaşıyoruz bir şekilde. Nasıl ki, ‘Black Panther: Yaşasın Wakanda/Black Panther: Wakanda Forever’ filmi de bu alışkanlığın son örneği.
Şöyle ki; 2018’de gösterime giren ve seyircinin beğenisini kazanmanın yanı sıra eleştirmenlerden de yüksek notlar alan ‘Black Panther’ filminin devamı olan yapım, ilkinin kazanımları üstünden yol alan bir tabloyla çıkıyor karşımıza.
Ancak buradaki fark, ilk yapımdaki karakterin bulunmayışı. Zira ‘Black Panther’ filminin süperi olup başarısında büyük katkısı bulunan T’Challa karakterini canlandıran Chadwick Boseman herkesten gizlediği hastalığından dolayı aramızdan ayrılmıştı bilindiği üzere.
Dolayısıyla yazar-yönetmen Ryan Coogler ikinci filmin senaryosu üzerinde çalışırken yaşanan bu üzücü olay ‘Black Panther: Yaşasın Wakanda’ filminin içeriğini de kaldığı yerden aynı kahramanla devam eden ikinci yarıdan ziyade ‘Bir süperin ardından’ kıvamına getirdi.
YENİ BİR ‘BLACK PANTHER’ DOĞUYOR…
Süper kahramanların bir özelliği kurtarıcılıksa diğer özellikleri de toplumsal gerçeklere yönelik mesajcılıktır! Sıkça ele aldığımız bu detaylar Chadwick Boseman tarafından canlandırılmış olan T’Challa karakterinin ‘Black Panther’ dönüşümünde de mevcuttu nitekim.
Kimsenin sahip olmadığı vibranyum’dan gelen gücü emperyalistlere kaptırmamak için mücadele ederken bir yandan da bu gücü dünyaya meydan okumak için kullanmayı isteyen hırslı kuzeniyle taht kavgasına tutuşan ‘Black Panther’ın barışçıl mantığı çok şey söylemişti bize. Onun aksiyonu Wakanda’nın renkli zenginliğiyle harmanlanırken dünya gerçeklerine dair bolca mesaj yerleştirilmişti satır aralarına.
Nasıl ki; bir ‘SÜPER’in ardından gelirken kendi yol haritasını yeni kahramanlarla çizmek zorunda kalan ‘Black Panther: Yaşasın Wakanda’ filmine baktığımızda da bu mantığın değişmediği ortada. Bu noktada Chadwick Boseman görüntülerinin de yer aldığı yapımdaki mesajcılığa geçmeden önce içeriği kısaca özetleyecek olursak…
‘Zaman daralıyor ve prensesin abisini iyileştirmesi gerek’ söyleminin ardından BAST’a yakarışla ve hayat kurtarma teleşıyla açılışını yapan film, atalarına kavuşan ‘Black Panther’ın anısına saygı duruşu niteliğindeki cenaze töreninin 1 yıl sonrasından sürdürüyor gelişimini.
Birleşmiş Milletler toplantısına olanca heybetiyle gelip Fransa, ABD gibi ülkeler başta olmak üzere sömürgeci emperyalistlere gerçek yüzlerini gösteren Wakanda Kraliçesi Ramonda’nın vibranyum söylemiyle konuya dalan filmin devamında, denizden çıkan mavi insanların Talocan ülkesini ve ‘Benimle işbirliği yapmazsan karşımda olursun’ diyen Aquaman misali liderleri Namor’ın yeni süper kahramanlığını görüyoruz.
Böylece ortak düşmanlerı vibranyum peşindeki emperyalist ülkeler olduğu halde birbirleriyle savaşmak durumunda kalan ve 161 dakika süren Wakanda-Talocan mücadelesiyle şekillenen bir film çıkıyor karşımıza. Tabii mesajlar da gösteriyor yüzünü bu süreçte. Bunlar nedir derseniz…
Vibranyumu paylaşmamakla suçlanan Wakanda Kraliçesi’nin emperyalistlere cevabı, ‘Black Panther: Yaşasın Wakanda’nın öncelikli mesajı! Zira Kraliçe’nin kitle imha silahına dönüşme gücündeki vibranyumu vermeme gerekçesi, madenin tehlike potansiyeli değil onu ele geçirecek ülkelerin sahip oldukları tehlike potansiyeli. Yani daha net ifadeyle tek hedefleri dünyanın zenginliklerini sömürüp toplumları kendilerine muhtaç bırakmak olan emperyalistlerin fikirleri-niyetleri dünya için en tehlikeli silah olarak nitelendiriliyor filmde.
Dahası Birleşmiş Milletler toplantılarında ülkeler arası iyi niyet söylemleri geliştirilirken arka planda gizli operasyonlarla bu söylemlerin tam zıddı eylemler gerçekleştirildiği gerçeği de yine Wakanda Kraliçesi’nin salona getirdiği tutsak askerlerle vurucu mesaja dönüşmekte.
Emperyalistlerin iki yüzlülüğünü saptayan ‘Black Panther: Yaşasın Wakanda’nın bir diğer önemli mesajı emperyalistlerin Wakanda dışında vibranyum arama çabasıyla çıkıyor ortaya… Ki, bu noktada geçmişin ezikliğini ve intikam hırsını içinde taşıyan Namor’ın kibirli savaşçılığı temel teşkil ediyor alt metinlere.
Sadece ülkesini savunmak yerine dünyaya hükmetmek için savaşmayı tercih eden Namor, kendisine saldıranları değil de büyük intikamcılığında ona destek vermeyen Wakanda’yı baş düşman ilan ederek ‘Düşman ortaksa savaşmak niye’ diye sorgulatıyor. Beyazların yarattığı sömürgeci kötülüğü def etme sürecinde yeni kötülüklere sebep olma durumuna Namor’ın bencil zihniyetinden daha güzel örnek olabilir mi? Ki, onun bu tavrı asıl düşmanı bırakıp kendi aralarında mücadele eden emperyalizm boyunduruğundaki halkların gerçeğine de isabetli bir saptama!
Tüm bunların ötesinde bir diğer mesaj, kadın-erkek denkleminde kendini göstermekte. Gerek kahraman görselliği gerekse karakter olarak yeterli dolgunluğu sağlayamayan Suri’nin ‘Black Panther’e dönüşümünün ve ülkesi için mücadelesinin geri planda kaldığı filmde kadınların gücü her ne kadar dakikalar boyunca öne çıkartılmış olsa da ibrenin erkekten yana kaydığı çok net ortada… Ki, filmin nihayetinde bunun sürpriz ispatı mevcut! Devam filminde nasıl bir tablo çıkartılacak göreceğiz.
SONUÇTA; Marvel, hayatını kaybeden kahramanının acısını bolca hissettirdiği ‘Black Panther: Yaşasın Wakanda’ filminde duygusal yoğunluğu görsel efektlerle yaratılmış aksiyonun canlılığıyla ve dahi mesajlarla harmanlarken yeni bir ‘Black Panther’ın doğuşunu da müjdeliyor süper kahraman meraklılarına.
Sıkılmadan izlenebilecek yapımlardan olan filmle ilgili yazımızı noktalarken son söz Mevlana’dan gelsin… ‘Her şey neye layıksa ona dönüşür’.
guleranibal@yahoo.com
www.twitter.com/guleranibal
*****