Ah o eski bayramlar derken…
Harika Ören Yazdı
Ah o eski bayramlar derken; bizimde ‘’Ah o Koronalı günlerde yaşadığımız bayram!’’ diye daima buruk bir acıyla anacağımız nur topu gibi bir Şeker Bayramımız oluverdi.
Kutuplaştırılmalar ve nefret söylemleri yüzünden birlikte yaşamakta zorlandığımız dönemde bir de Covid-19 ile kucak kucağa bir bayram yaşamayı deneyimliyoruz.
Toplumsal barış, sevgi diliyle paylaşımın en doyurucu günleri Ramazan ayını konservatif bir şekilde yaşadık ve bayrama ulaştık. 2020 Ocak ayı başında tüm Dünya’yı etkisi altına alan Covid-19 binlerce insanı yaşamından etti. Yakınlarımızı, aile fertlerimizi, sağlık çalışanlarımızdan değerli hocalarımızı kaybettik. Yaşam şartları zorlaştı. 65 yaş üstü büyükler, 18 yaş altı gençler ve çocuklar uzun zamandır evlerinde vakit geçirmek zorunda kaldılar. Zorlandık ama faydasını gördük. Bayramdan sonra yeni bir yaşam biçimiyle, normalleşmeyi umuyoruz.
Bu bayram Şeker değil, Ramazan bayramı diye itiraz edenleriniz varsa; bilmeliler ki aslı Şeker Bayramı’dır. Tutulan oruçlar, edilen dualar, yapılan yardımlarla geçirilen ayın sonunda ki ağız tatlanmasıdır. Eski köyde yeni adet biraz zor tutar.
Beyaz Altın, şeker Türkiye’de ancak 19. Yüzyılda yaygın olarak kullanılmaya başlanır. 18. Yüzyılda pancar üretimi yaparak, şeker sanayini oluşturan Rusya ve Avusturya’dan gelen ithal kelle şeker lükstür ve pahalıdır. Çay ve kahve şekersiz içilir.
Şeker kullanabilen, bayramlarda Akide şekeri tüketen aileler, varlıklı ailelerdir. Bayram tatlıları bal, pekmez, gül suyuyla tatlandırılır. O zamanlar şerbetli hamur tatlıları daha çok Güney Bölgeleri’nde yapılır çünkü oralarda şekerkamışı üretimi vardır. Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinden Osmanlı ‘da imparatorluğun en önemli şeker üretim bölgesinin Mısır’da olduğunu ve Şekerhaneler’de yüzlerce kişinin çalıştığını öğreniriz.
Türkiye’de 1926 yılında Uşak ve Alpullu Şeker Fabrikalarının işletmeye açılmasıyla Şeker Sanayinin gelişmeye başlar. 1932’de Uşak’ta “Deneme ve Haşere Laboratuvarları” adı altında Şeker Enstitüsü’nün ilk temeli atılır. 1930’da kurulan yeni fabrikalarla Trakya’da da pancar üretimine geçilir. Şeker kullanımı lüks olmaktan çıkar. Şehirlerde, mahallelerde tatlıcılar, pastaneler açılır.
Türkiye’nin Fabrikaları 1935’de anonim şirkete dönüşür. Uşak’tan Eskişehir’e taşınır. Alman Ziraat Mühendisi M. Moeller, Dr. P. Steiner ve Afif Gediz gibi değerli birçok Türk personelin katkılarıyla; 1951 yılında yurt dışında konularında eğitimlerini tamamlayarak yurda dönen elemanlarla desteklenen, Deneme, Entomoloji, Fitapatoloji, Nematoloji, Toprak Etüd ve Zirai Kimya şubeleri “Zirai Araştırma Laboratuvarları” adı altında çalışmalarını başarıyla sürdürür.
Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ’ye ait Afyonkarahisar, Tekirdağ- Alpullu, Niğde-Bor, Burdur, Çorum, Kahramanmaraş-Elbistan, Erzincan, Erzurum, Konya- Ilgın, Kırşehir, Muş, Tokat- Turhal ve Yozgat olmak üzere 13 fabrika geçtiğimiz yıllarda ihaleyle satışa çıkarılır ve özelleştirilir.
Kastamonu Şeker Fabrikası ihalesi, yatırımcı çıkmadığı için sonuçlandırılamaz.
Osmanlı döneminde, şeker aynı zamanda ilaç sayıldığından eczacı ve aktarlarda da satılır. İstanbul, Mısır Çarşısı her dönem bir şeker borsası niteliğini elden bırakmaz. Şeker’in kutlamalar ve merasimlerde sembolik bir yeri vardır. Kız istemeye lokumla gidilir. Şerbetlere şeker gerekir. Nikâhlarda tatlı, düğünlerde şeker dağıtmak adettendir. Bir kutu hediye şeker ( zaman içinde şekilden şekle girse de)günümüzde çok değerlidir.
Bu bayram ağzımızın tadı buruk. Salgın dolayısıyla üst üste gelen acı olaylar, ölümler, şehit haberleri içimizi yakıyor. Salgın ve terör yaşam düzenimizde kırıklar oluşturuyor. Ölümün soğuk eli düştüğü yeri yaksa da bu kez yangın Dünya ile birlikte ülkemizi de sarmış durumda. Öylesine kırıldık, döküldük ki, günlük işlerimizi yapmakta zorlanıyoruz. Oysaki nefes aldığımız müddetçe, yaşam devam ediyor ve gereklerinin yapılması mecburiyeti var.
Geleceğe güvenle bakmak, umudumuzu asla yitirmemek zorundayız. Çocuklarımız, ailemiz, ülkemiz için bunu yapmak zorundayız. Sorumluluklarımız var. Hatırlayalım; hiçbir şey sürekli değildir. Umut her zamanki gibi yüreğimizde yeşeren bahçesini koruyacaktır. Bunlar da geçecek, yaralar sarılacaktır. Bu günler yaşamın hatırlanacak anılar sayfasında kalacaktır.
Tüm Dünya ülkelerinin zor zamanlar yaşadığı bu günlerde kucaklayıcı hareketler, birleştirici sözler, hoş görülü davranışlara her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var.
Bu bayramın şeker ikramı, yerini tatlı dille iletilen mesajlara, gönül alıcı cümlelere bıraktı.
Türkiye Cumhuriyet’i siyasetçilerinden de aynı inceliği beklemekteyiz. Lütfen, hiç değilse dini bayramlarda siyaset şapkanızı çıkarın ve insanlık şapkanızla konuşunuz.
Sağlıkla sarılacağımız bayramlara kavuşmak umuduyla esen kalın. 24 Mayıs 2020
*****