UYKUSUZLUK ÖYKÜSÜ

UYKUSUZLUK ÖYKÜSÜ

M. Demirel Babacanoğlu Yazdı

Uyuyamıyorum!

İçim sıkıntı dolu. Gördüklerim, hep eski gördüklerim, Yeni bir şey yok! TV, gazete öyle. Dağlar öyle. Kent öyle… Yayla öyle. Bu tek düze’likten herkes(!) kurtulmalı…

Çamlıyayla’dayım, evdeyim. Dışarı çıkacak, gezmeye gidecek, ülkeyi dolaşacak; değişik, çeşitli yerler görecek… olanaklarım yok.

Kim istemez Ege, Akdeniz, Karadeniz sahillerini gezmek görmek, Avrupa’ya açılmak, Asya’ya gitmek, Filipinleri, Hongok’u, Çin’i görmek… Ah ahhh…

TV’nin başında oturmuş, öyle, bayatlamış izlenceleri izliyorum. İzlemesem desem, nereye bakacağım? Öyle boş boş bakacağıma, hiç yoktan iyidir diyerek bayatlarla idare edip gidiyorum!

Bana en yakın Çayır ekinliği, Merkez çarşı var. Yürüyerek gidemem, enerjim yok. Yürüyemiyorum. Şu pandemi denen zıknabut geldi, etti-edeceğini, sağlık diye bir şey koymadı, batırdı. Kimini öldürdü, kimini sakat bıraktı. Evden çıkartmadılar, yasakladılar dışarıyı. Evde kala kala devinimsizlikten dizlerimde sıvı kalmadı. Haydi çıkın dediler, çıktık baktık ki dizlerimiz tutmuyor…adım atamıyoruz, yürüyemiyoruz.

Dünya sağlık örgütü mü, yoksa başka bir örgüt mü böyle istemiş! Kim ki bu örgüt denen şey? Üç beş dünya zengin, ya da dünya akıllısı… rahatı bozulsun istemiyor. Dünya nüfus artışından ürküyor, korkuyor! Elimden zenginlik gider, tutamam sanıyor! Ama sen o zenginlik varlığını nüfus artışının haklarını elinden almakla, yemekle edindin! Üstelik, nüfus artmasın diye Malthos gibi kuramcılar üretildi. İnsanların yatak odalarına kadar girildi. Yetmedi, gıda maddelerini, sağlık ürünlerini ilaçlattın, kısırlaştırdın insanları!

Şehir içi otobüsleri doğru dürüst çalışmıyor. Hangi saatte gelecek, hangi saatte kalkacak belli değil! Otostop yapmak da bana uygun değil. Gidebilsem nereye? Kahve kültürüm de yok! Cadde sokak iki adımlık. Kalmaya, görmeye yeterli değil. İnsan aynı şeyleri göre göre bıkıyor. Konuşacak; tanışacak birilerini de bulamıyorum(!), Konuşsan bile ne konuşacaksın. Eften püften şeyler, iç açıcı doyurucu değil. Bunun için kıyasıya eleştiriliyorum. Efendim çok konuşuyormuşum. Eeeeee konuşmaz edecekler beni. Benim derdim bu, konuşmam gerek; bilgililere, ilgililere duyurmam gerek. Bunu çoğunluk anlamak istemiyor!

Eylül geldi mi böyle oluyor. Yaylacılar zor durumda kalıyor. Pazara gidemiyor, alış veriş yapamıyor. Kimi ilgililer iki türlü davranış uyguluyor. Yaylacılara su pahalı. Katı atık parası alıyor ayrıca. Düşünülmüyor, yaylacılar olmasa ne olur? Esnafın durumu iyi olmaz herhalde. Esnaf yazın yaylacılardan kazanıyor, olmasa, kimden kazanacak? Esnafın kazancı yaylacılara bağlı. Haziranda geldiler mi, geldiniz mi diye seviniyorlar…

Çarşıya gidemiyorum. Evde TV izliyorum. Hep aynı izlence, bıktırıyor. Bahçeye iniyorum., öyle biraz çalışıyorum, ama çabuk yoruluyorum. Enerji bitmiş. Bir de tansiyon yakaladı beni. Oldukça yüksek, yirmiyi geçiyor. Ambulans çağırdık, geldi, hastaneye yetiştirdi, hemen dilaltı verdiler, boş yataktan birine yatırdılar. Yarım saat sonra gelip ölçtüler, tansiyon düzelmiş.

Yukarı katta bayan dahiliyeciye uğradık, o da bir hap yazdı. Eczaneden aldık. Ama tansiyon bir inip çıkıyor. Oğlum Remzi, Adana-Yüreğir Devlet Hastanesi dahiliyeden gün saat aldı. Adana’ya gittik. Dahiliye- Kardiyoloji baktı, üç ilaç yazdılar, kullanıyorum, düzeldi ama tam da değil.

Burası yüksek, dağlık, Torosların üstü, 1400 metre yükseklikte, tansiyona uygun değil, hava basıncı etkiliyor tansiyonu. Tansiyonlu hastalar deniz yakınlarında dinlenmeye katılmalı, ya da aynı düzey yükseklikte yaşamalı!

Bir bu olsa, prostat da var. Tam uyuyacağım sıra su dökesim geliyor, koş kenefe. Yaşım seksen, ameliyat sakıncalı (riskli) olabilirmiş. Neyse öyle yat, böyle yat, uykum gelmiyor. Dedim kitap okuyayım. Dan Brown, Dante’nin İlahi Komedya’sından esinlenerek Cehennem adlı romanı yazmış. İlginç! Adı geçen İlahi Komedya’yı satın alacağım, okuyacağım. Bakalım Dante ne demiş?

Dante bu kitabı yazdığı için sürgüne gönderilmiş. Ölüsüne bile yasak koymuşlar, getirtmemişler memleketine… Ben yalnızca bizde var böyle şeyler sanıyordum! Yanılmışım! Nazım Hikmet’in cansız bedenini getirtmediler ya… Demek İtalya’da da böyle şeyler oluyormuş… Bizimkiler onlardan mı örnek aldılar acep?

Yaylacılık günümüz bitiyor. Eylül sonu döneceğiz Adana’ya O zaman rahata kavuşacağımı umuyorum.

Her şey bir tarafa, kafam karmaşık çalışıyor. Us almadık şeyler geçiyor içinden. Hepsini buraya dökemem ya. Hiçbir şeyi beğenmiyorum! Beğenilecek şeyler olmuyor(!). Ülkenin gidişi, gidiş değil! Gazeteleri, TV’leri açıyorsun, kavga, dövüş, öldürüş, savaş; çocuk kadın filan denmiyor, sanki sinek avlıyorlar, öldürüyorlar; insanın değeri sıfıra düşüyor!

Binlerce insan birden öldürülüyor… bakınız şu İsrail’e, ne kadın bıraktı ne çocuk, ne yapı, ne bina… Ukrayna-Rusya savaşı da bundan geri kalmaz ya… Bütün savaşlar kötü! Savaşları silmeli, barışları yaşamalı. Nerede savaş varsa kötü… Savaş üç beş kodamanın, silah üretenlerin işine yarıyor!… Günümüzde silahlar akıllandı! Güdümlü mermiler arayıp seni buluyor. İnsansız hava açları yapıldı. Gıda maderdi bile savaş aracı olarak kullanılıyor! Gıdanı kendin üret. Yabancıların ürettikleri gıdalara nasıl bakılmalı? Kullandığınız ilaçlar/haplar ne gibi yararı oluyor, kağıdını okuyup öğrenilmeli! Yarardan çok yan etkileri gözünüze çarpabilir! Hatta o ilacı kullanmaktan vazgeçebilirsiniz!

Bunlar beni çok rahatsız ediyor. Uykumu kaçırıyor, sabah olmuyor! Sekiz on saat yatakta kalınır mı? Bu tedirgin ediyor beni. Sabahın olması benim için bir bayram. Gündüz uyuyorum bir iki saat… yetiyor!

Eylül 2024, Çamlıyayla

****

Önceki

Mürefte Çalıştay Sergisi Açıldı

Sonraki

1 Ekim 2024 Salı Günün Sergisi

Yorum yap

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Popüler Yazılar