Hilmi Dulkadir Karacaoğlan Araştırmaları

Hilmi Dulkadir Karacaoğlan Araştırmaları

M. Demirel Babacanoğlu Yazdı

Sıtkı Soylu

Sıtkı Soylu’dan başlanıyor işe: “Karacaoğlan Araştırmaları”, hazırlayan, düzenleyen Hilmi Dulkadir.

Mersin-Mut Karacaoğlan şenlikleri, etkinlikleri üzerine yazılmış olan yazın ürünlerini kitap konumuna getirmiş. Mersin Büyükşehir belediyesi yayınlamış. ( Eylül 2018)

Kitapta, türkü, koşma, destan, varsağı,, semai olmak üzere Karacaoğlan’ın 500’den fazla şiiri olduğu belirtiliyor.(s. 9) Mut’ta 1962’den başlamak üzere 1995’e kadar 20 Karacaoğlan etkinliği gerçekleştirilmiş.(s.10)

Yapıtta, en çok Sıtkı Soylu’nun yazıları (s. 37, 47, 121, 143, 149, 245, 391, 443, 503, 553) yer alıyor. Yazar, ilk olarak Sıtkı Soylu ile yaptığı söyleşiye yer vermiş. Karacaoğlan’ın 17. yy’da yaşadığı kanaatine varılmıştır.(s. 18)

Hilmi Dulkadir

Adının Hasan olduğu yazılıyor.(s. 20) Karacaolan ve sevgilisi Karacakızın mezarının Mut’ta, karşılıklı iki tepede olduğu söyleniyor.(s.21)

Karacaoğlan’ı on şiirlerinden 17. yy giyim kuşamının nasıl ve nice olduğu çıkarılabilir. Bundan niçin yararlanılmıyor?(s. 24)

Dil açısından Yunus Emre şiiriyle örtüştüğü görülüyor.(s.26) Karacaoğlan Yörük çocuğudur. Doğduğu, öldüğü yer net olarak değildir. (s. 33)

Ozanın asıl yurdu şöyle belirlenebilir: Gaziantep, Maraş’ın güneyinden geçen, Nurhak Dağlarına çıkan göç yollarının arasında kalan yerlerdir.(s. 40) Yerleşme yerlerinden biri de Halep’in kuzeyinde Mumbuç ve çevresidir. Babasının adı Kara İlyas’tır.(s. 43) O zamanlar insanlar “Tut kap” yöntemiyle askere alınan Kara İlyas, bir daha memleketine dönememiş, nereye gittiği de belli değilmiş!

Oğlu Hasan 24 yaşındadır. Babasının başına gelenlerden çekinerek sılasını terk eder. “Gittim gurbet ele geri gelinmez/ Kim ölüp de kim kaldığı bilinmez/…” der.(s. 44)

Onun yaşadığı yıllar bir türlü kesinliğe kavuşturulamaz; 15, 16, 17. yy’la dayandırılır.

Gezdiği yaşadığı coğrafya Koraş Yaylası, Perçem Dağı, Bulgar Dağı, Karacoğlan, Karacakız dereleri Bulgar dağı eteklerinden çıkıp Karapınar, Elvanlı arasından Akdeniz’e dökülür. Bulgar Dağı 15.yy’dan beri Varsak (Farsak) yurdudur. Osmanlı kayıtlarında “Göksu” Varsak olarak geçmektedir.(s. 49)

Yaşadığı yılların 17.yy olduğu konusunda, araştırmacılar birleşmiş gibidirler. IV Murat zamanında esir edilen müzik adamı Albert Baborsk Türkçeyi kısa zamanda öğrenmiş, Ali Ufki adını almış, Karacaoğlan türkülerini söylemiş notaya almıştır.(s.123)

Ozanın, ilk çocukluk yıllarının geçtiği yerler Gavur Dağları ve çevresidir. 92 yaşında Tarsus-Eshab-ı Kehf ‘e (Arkadaşlar Mağarası)’na girmiş, bir daha çıkmamıştır! Bu nedenle ermiş olduğu da söylenmektedir.(s.129)

Gençlik yıllarında Dulkadiroğlu Konağında kalmış. Hüsam Bey evlendirme sözüyle yanında alı koymuş, ancak evlendirmemiştir. Karacaoğlan bunun üzerine orayı terk etmiş, çıkmış gurbete; şöyle demektedir: “Gurbet de yâr eğler bizi”(s. 145)

Yörük geleneğinde ölen kişi, öldüğü yerde gömülür, birkaç taş konur, yer belirlenir, buraya “makam” denir. Sonra uygun buldukları yere götürülür, gömülür.(s.148)

Osmanlı maliye defterinde, Silifke’nin doğusundaki dağlık bölgeye “Varsak Dağı, Varsak Yurdu” adı verilmektedir.(s.152…)

O bölgenin haritasını çıkarmış yazar.(s.158)

Sıtkı Soylu’nun 245…276. Sayfalarda Karacaoğlan sözleri (sözlükçesi) yer almaktadır.

Devletin, aydınların kullandığı edebiyat dili hiçbir zaman halkın konuştuğu dilin önüne geçememiştir.(s. 246) Orta Asya’dan Anadolu’ya göçler 1071’den önce başlamıştır.

Büyük şiir ustası Karacaoğlan gezginci yapısıyla yalnızca Anadolu’yu değil, başka yeleri de baştan bir başa dolaşmıştır.(s.247)

Yörük kadınlarının alnında sıraladıkları süs altınlarına “gazi” denmektedir. Soylu haklı olarak kuşkulanıyor, altınların sarı renginden dolayı birilerinin “gazi” demiş olabileceğini vurguluyor.

Çünkü Atatürk’e “Gazi” denmişti. O zamandan mı işitmiş Karacaoğlan gazi sözcüğünü?

“Gazi”nin geçtiği dörtlük şöyle:

“Evlerinin önü keskin dereli/ Soramadım gelin aslın nereli/ Uydurmuş gazi’yi perçem sıralı/ Zülfü yüzüne moralı gelin” (s. 250)

(Şiir Karacaoğlan biçemine benzemiyor. Onun olmayabilir. MDB)

Karacaoğlan Sözlüğünde 1360 sözcük yer alıyormuş. Karacaoğlan için  Aşık Ömer şöyle diyor;

“Öksüz aşık deyişleri eseldir/ Karacaoğlan ise eski meseldir/ Ezgisi söylenir keyfe keseldir/ Biz şair saymayız öyle ozanı”

Karamanoğlu Mehmet Bey1277’de Türkçe‘yi resmi devlet dili olarak kabul etmiş, herkese duyurmuştur.

“Divanda, dergahta, bergahta Türkçe konuşulacak, Türkçe yazılacaktır” demiştir. Ülkenin her yerinde küçük kimi ağız ayrılıklarıyla Türkçe konuşulmaktadır…

Karacaoğlan’ın bunda büyük katkısı vardır.(s. 258)

Yazar, Karacaoğlan’ın şiirlerinde geçen renklerle ilgili bilgiler veriyor. Dörtlüklerle örnekler sunuyor.

“Doğan aylar doğar görünür/ Kırmızılar giyip çıkar salınır/ Ah çektikçe kara bağrım delinir/ Sayılmaz benlerin binden ziyade/…

Kırmızı, kutnu, allı morlu, mavi yeşil, siyah beyaz,.. ve daha birçok renkten söz ettiği gibi süs eşyalarından, ayakkabılardan da söz eder…

Karacaoğlan’ın dil yapısına ayrıca önem veriliyor. Torosların doğusunda batısında ayak basmadığı oba, diz çökmediği çadır yoktur diye betimleniyor gezginliği.(s. 391)

“Yemeni”, sözcüğü ayakkabı, baş örtüsü anlamında kullanılır. “Keleş” sözcüğü de öyle; güzellik anlamına kullanıldığı gibi eşkıya anlamına da kullanılır.

Bir şiirinde “Sakal seni matkabınan yolayım” diyor. Matkap, Malatya, Adıyaman, Maraş taraflarında kıl yolma-çekme aygıtına denir…

Bir şiirinde de ucu yanık odun parçası anlamına gelen “söyündürme” sözcüğü geçiyor. Bizim oralarda (Karaisalı, Tarsus) özketi denir. “Söyündürme çırağım yok benim”(s. 392…)

Bir de “Terevi” sözcüğü var. Karacaoğlan şirinin bir dizesinde; “Tereviyi yuyup koydular taşa” diyor. Bu sözcüğü kimileri “terahvih namazı” anlamına almış… Oysa “tere otu” anlamına gelmektedir.

Yaprağı iki üç cm. eninde, parmaktan biraz uzunca bir çeşit su bitkisidir. Salatada kullanılır, yemeklerin yanında yenir… Hoş kokulu acımsı bir bitkidir. Bu sözcüklerin tam anlamı bilinmeyince de, şiirler yanlış yorumlanıyor!

 Soylu, Karacaoğlan’ın, “Bizim kısmet bu yerlerden kesildi/ Gelip gelip üstümüzden geçersin/…” diye başlayan üç yeni şiirini geçmiş.(s. 344…)

Yörüklerde Cuma ve Bayram namazları dışında toplu ibadet; haremlik selamlık, çarşaf peçe, sarık takke, kaç göç yoktur. İnanç sağlamdır.

Bir şiirinde “Güzel sever diye bühtan ederler/ Benim haktan özge sevdiğim mi var” der. Bu onun Tanrı inancını göstermektedir.

Bir şiirinde de “Cehennem yerinde hiç ataş yoktur/ Her kul ataşını bile götürür” diyerek, ahret inancını dile getirir.(s.504…507) Onun, “Güzele değil güzelliklere aşık” olduğunu belirtiyor yazar…(s.553)

Zülfikar Divanı, Nuri Çırağı, Sadi Değel, Sefil Selimi, Yaşar Reyhani, Aşık Feymani, Abdulvahap Kocaman, Ağrılı Firganı adlı aşıklar, Karacaoğlan’ın mezarını ziyaret etmişler. Her biri ayrı ayrı ilgi göstermiş.

Aşık Reyhani şöyle söylemiş.

“Çıktım onun mezarına /Gül istedi Karacoğlan /Gidilir zoru zoruna /Yol istedi Karacaoğlan/…”

El istedi, dil istedi, tel istedi Karacoğlan diyen Reyhani’nin bu istekleri 24 yıl sonra (15.11.1997) Kültür Bakanlığı Bakan Fikri Sağlar, İstemihan Talay, Karacaoğlan’ın Anıt Mezarını ve yolunu yaptırmışlar. Ama, nedense Karacakız’ın mezarı, yolu yapılmamış… Yapacaklardır bir gün!

28 Eylül 2025, Adana

****

Read Previous

Sanatın Niteliği ve Organizasyonların Sorumluluğu

Read Next

29 Eylül 2025 Pazartesi Günün Sergisi

Most Popular