Giovanni Boccaccio & Decameron

Giovanni Boccaccio

& Decameron

Harika Ören Yazdı

Boccaccio‘’Acıları paylaşmak insana özgü bir davranıştır. Herkese yaraşır. Özellikle de başkalarının desteğine gereksinme duymuş ve bu desteği görmüş olanlara . ‘’Der.

Elbette bilge olanlar, mutluluğun içlerinde olduğunu bilip onu koruyabilenler böyle bir desteğe gereksinme duymayabilirler. Onlar, üzüntülerinin giderilmesini bekleyenlere el uzatırlar. Çünkü onlar, sıkıntı ve üzüntülerinden sıyrılmanın yolunu bilirler. İlgilerini, spor, resim, elişi, müzik yaparak, sanatla; doğayla bütünleşmeye yöneltirler. Kendilerini avutur, olumsuz düşüncelerden arınırlar.

Giovanni Boccaccio ‘’Decameron ‘’isimli kitabında; ölümcül Veba salgınından kaçmak için bir araya gelen, yedi kadınla üç erkekten oluşan dürüst on insanın, on gün boyunca birbirine anlattığı yüz öykü-masal-şarkıları yazar. Öyküler genellikle o günlere has ya da geçmişte yaşanmış, neşeli ya da hüzünlü bazen komik gönül ilişkilerinden bahsederler.

İtalya’da 1348 yılında ölüm saçan Veba salgını baş gösterir. Birkaç yıl önce Doğu ülkelerinde görülen salgın hızla bulaşarak Floransa’ya ulaşır. Koruyucu önlemler etkisiz kalır. Kent temizlenir ve karantinaya alınır. Dışardan gelenler kabul edilmez. Sağlık önlemleri arttırılır. Din adamları, sofular Tanrı’ya yakarırlar. Hiçbiri işe yaramaz. 1348 İlkbahar’ının ilk günlerinde Veba amansızca büyük bir yıkıma yol açmaya devam eder.

Doğu’da hastaların burnundan kan gelmesiyle belirti veren Veba, Batı’da kasık ve koltuk altında yumrular ve hıyarcıklar şeklinde kendini gösterir. Kara-mor lekelere dönüşür. Hekimlerin bilgileri, hastalığın kökenine inmeye gereken ilaçları bulmaya yetmez. İyileşen hasta yoktur. Ateş görülmeyen hastalar, belirtilerin ortaya çıkmasından 3-4 gün sonra ölmektedirler.

Bulaşma sadece insandan insana olmaz. Hastalık, sağlıklı kişilerin Vebalıların, giysilerine kullandıkları nesnelere dokunmaları sonucu yayılır. Vebalı giysilere dokunan hayvanlar bile ölür.

Sağlıklı insanlar bir araya gelip başkalarıyla ilişkilerini keserler. İçinde hasta bulunmayan evlere kapanırlar. Aralarında eğlenerek hoşça vakit geçirmeye odaklanırlar. Ellerinde olanla yetinmeye çalışırlar. Kokulu otlar ve çiçekleri ellerinden eksik etmezler. Kokunun gücüne inanırlar. Evlerini terk ederler. Floransa’nın dışına doğru çıkarlar. Vebanın şehrin surları içinde kalacağından emindirler.

Bir kısım insanlar ise yaşamlarından ödün vermeden birbirleriyle görüşmeye, sokaklarda guruplar halinde avarelik etmeye, canlarının istediği her şeyi yapmaya devam ederler. Olup biteni alaya almanın bu yıkıma çare olacağına inanırlar.

Salgın insanların yüreğine ağır bir korku olarak oturur. Anne- babalar çocuklarından kaçar. Çocuklar akrabalarını sahiplenmezler. İnsanlar birbirinden elini çeker. Kimse kimseye yardım etmez. Vebaya kapılan yalnızlığa terk edilir. Salgının yoğunluğu arttıkça cenaze törenlerinden vazgeçilir. İnsanlar tek başlarına, acılı gözyaşlarıyla ve yürek parçalayan çığlıklar atarak, hayvanlar gibi ölürler. Evlerinde, sokaklarda ölen insan bedenleri kiliselere taşınır, derin mezarlara yüzlerce ölü birada gömülür.

Köylülerde, kentliler gibi umutsuzdurlar. Ellerindekini tüketip, başıboş dolaşmaktadırlar. Ekinler tarlalarda kalır. İş göremez olurlar.

Floransa Surları içinde ölü sayısı yüz binleri bulur. Saraylar, konaklar, soylu evleri boşalır, değerli servetler, topraklar mirasçısız kalır. Kent neredeyse bomboştur.

Bir Salı sabahı, Santa Maria Novella Kilisesi’nde yas giysilerine bürünmüş yedi kadın, kutsal ayin sonrasında bir araya gelirler ve bir karara varırlar. Bir başına kalmışlardır. Kararlarını eleştirecek kimse yoktur. Floransa’dan uzaklaşarak, kendi köy evlerine gideceklerdir. Ölümden kaçmak, Veba korkusunu geride bırakmak, normal yaşamlarını devam ettirmek, iffetli bir şekilde hayattan zevk almayı isterler. Yolculukta kendilerine eşlik edecek, tanıdık, namuslu, akıllı üç genç çıkar karşılarına ve on kişi olarak yola düşerler.

Giovanni Boccaccio’nun Decameron ‘u bu yolculuğu hikaye eder. Yazar, kitabının sonunda ‘’İçinizden kimileri bu öyküleri yazarken fazla özgür, kimileri de duymak istemeyeceklerini yazdığımı söyleyebilirler. Anlatılanların dışında bir şey yazamazdım, yazmam gerekirdi. Anlatanlar belki başka şeyler anlatsaydı, onları yazardım. Daha güzel öyküler olurdu.’’ diye not düşer.

Günümüze has değil, insanlık, yüzyıllar boyunca salgınlarla sınav vermiş.

*****

Önceki

Bir ‘SALGIN’ın anatomisi… Film Eleştirisi

Sonraki

TOLGA BOZTOPRAK VE “MÜLTECİLER”

Yorum yap

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Popüler Yazılar