BRONZ BİR TANRI PARÇACIĞI

BRONZ BİR TANRI PARÇACIĞI

Harika Ören Yazdı

Mavi-yeşil denizle, mavi gökyüzü arasında ruhum çiçek tarlası gibi rengarenk.

Sarı, turuncu ışıklar, kelebekler misali, kapalı gözbebeklerimin üstünde uçuşuyor. Pasiflora içmiş gibiyim. Sarıya mor yaraşır.

Bedenim iskelenin tahtalarına serilmiş, gevşemiş, savunmasız, güneşin kollarında teslim olmuş, yatıyor.

Güneş, rengimi döndürerek tenimde damla damla birikiyor. Isındıkca bedenimi tuhaf bir hafiflik kaplıyor. Paraşütle bir yamaçtan aşağıya ağır ağır, salınarak iner gibiyim. Bir elimle yüzüme kapadığım şapkamı, sert esen rüzgara kaptırmamak için sımsıkı tutarken, hasırın deliklerinden gökyüzünün mavisini seyrediyorum. Koşan bulutların beyazını kovalıyorum. Bulutların ardına takılıp, uçsam diyorum. Rüzgar arada bir sert esiyor, ürperiyorum.

”Kapıldım, gidiyorum, bahtımın rüzgarına; ey bulutlar diyorum, ayrılık var yarına”. İç sesim şarkının sözlerini mırıldanıyor ve gülüyor. Kahkahalarla gülüyor. Rüzgar hızlanınca, deniz hareketleniyor. Dalgalar, kabarıyor ve büyüyor. İskelenin ayaklarını yalayıp, son hız sahil betonunu dövüyor. Dalga damlacıklarının vücuduma çarpan
serinliği ile hayaller gerçeklerle yer değiştiriyor. Yine yeniden, kalbim deli gibi çarpsın, aşık olayım istiyorum. Bakışlarını hep üstümde taşıyayım, tüm zamanlarımda ki tek düşüncem olsun. Sesi kulaklarımdan hiç gitmesin, gülüşü gözlerime hapis…Gün içinde O’na, sesimle, kelimelerimle dokunayım. Akşamları iple çekeyim, heyecanla kucağına, güvenli kollarına sığınayım. Dokunuşlarında hayat bulayım.

Satırlarımda anlatayım. Varlığını bestelere güfte yapayım. Romanını yazayım. Nefesimle hayat verdiğim aşkın kokusunu kainata yayayım…

Oluyor mu? Ol-mu-yor.

Bir dost:

”Aşkın bir ilacı olsa da içsek! Bunun üzerinde mi çalışsam acaba? Bir buluşla dünyayı sallarım. Bu Milenyumun buluşu olur. Tanrı Parçacığı buluşu da ne? Dünya sallanır.” demişti de uzun uzun konuşup, eğlenmiştik.

Şahane olurdu değil mi?

Peki, ben neyim? Tanrı Parçacığı. İyi de daha neyi arıyor bunlar? Heyyy ben buradayım! Ve hep seviştiğim, hiç savaşmayacağım bir dünya istiyorum. Bundan var mı? Telaşın ötesinde, stresin gerisinde olmaya çabalıyorum. Gel-gitlerime pabuç bırakmadan.

Nedeni yok ama çok yılgınım.

Suda mı boğulunur, boşlukta mı?

Sesler mi yutar, sessizlik mi?

Yürek yangınlarından bir bahar yeşertmenin ihtimali yok mudur? İçimde özlem kanat çırpıyor. Uzanıyor ama erişemiyorum. Sessiz haykırışlarımı sularda boğmaya karar veriyorum. Düşün dalgalarımda, yönsüz kulaç atarak; suların durulduğu anlarda kendimi sırt üstü çevirerek, kıpırdamadan kalakalmayı umuyorum.

Ben Tanrı Parçacığıyım. Tanrı benim sebebim. Üç saat iskele üstünde piliç misali döne döne kızarmanın bedeli, her yanı üç gün boyunca acıyacak Bronz Tanrı Parçacığı.

*****

Önceki

Fazıl Say Resitali ile Bodrum’u büyüledi

Sonraki

Babacanoğlu’ndan Bey oğlu musun?

Yorum yap

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Popüler Yazılar