Biz Yolcu Doğa Hancı

Biz Yolcu Doğa Hancı

Harika Ören Yazdı

Doğa canlanıyor. 20 Şubat’ta birinci cemre havaya düştü ve 27 Şubat’ta da ikinci cemre su ve toprakla buluştu. Kış güneşi nihayet yüzünü gösterdi. Yaşam renklenmeye başladı. Mart ayına girdik. Leylekler gökyüzünde süzülmeye başlarlar. Bahar geldi, demektir.

Ne yazık ki Tabiat seyrinde ilerlerken insanoğlu, son sistem teknolojiyi kullanarak, yeşili katledip, betonlaştırıyor. Enerji santraları, madenler, çarpık kentleşme yeryüzünü değiştiriyor. Bakir, doğal kalmış birçok bölgeye turizm, sanayi, gelişme adına yapılan beton konutlar ne yazık ki doğayla uyum sağlamıyor. Ormanlar, zeytinlikler, kırsal bilim ve teknik adına onarılmaz bir şekilde yara alıyor. Kentsel dönüşümün geldiği nokta ise bir felaket…

Limanlar, kıyılara, dağlara dökülen beton yollar, kayak pistleri, vadilerin, ormanların yüzünü değiştiriyor. Kıyılar parselleniyor. Konfor adına yapılan tatil beldeleri çevrenin gelenekselliğini bozuyor. Kuzey yarımkürede buzullar eriyor. Dünyada iklimler değişiyor. Susuzluk baş gösteriyor.

Farkındalığı olan doğaseverler şehirlerden uzaklaşıp doğaya yakın yaşamanın yollarını arıyorlar. Çünkü insanların iş yaşamları dışında rekreasyon alanlarına şiddetle ihtiyaçları var. Rekreasyon kelimesi halen birçok kimseye yabancı geliyor. Keyifle nefes almayı sürdürebildiğimiz alanlar; parklar, bahçeler, korular, bisiklet yolları, piknik alanları, spor tesisleri, arkadaşlarımızla buluştuğumuz kahveler- kafeler, hobilerimizi gerçekleştirdiğimiz mekanlar bunların tamamı rekreasyon alanlarıdır.

Ülkemizde Rekreasyon Derneği, 1959 yılında “Rekreasyon Cemiyeti’’adıyla heykeltraş Lerzan Bengisu tarafından kurulmuştur. Amacı, Güzel Sanatların çeşitli dallarında üreterek, doğa içinde sportif, kültürel ve turistik etkinliklerde bulunarak, ruh ve beden sağlığını koruyan aktiviteleri teşvik ederek, insanı sosyalleştirmektir. Türkiye’de Rekreasyon Derneği’nin kuruluşundan 20 yıl sonra dünya üniversitelerinde Rekreasyon Bölümü açılmış ve zamanla alt şıkları oluşturulmuştur.

Neyse ki metropolün tekdüze yaşam koşuşturması içinde trafik ve ekonomik sorunlarla boğuşurken bireyin, doğa içinde yer almaya her zamankinden daha çok ihtiyacı olduğu gerçeğini gören şehir planlayıcıları yetersiz olsa da doğa-kent oluşumunu artık iç içe kullanmaya başladılar.

Van Gogh, kardeşi Theo’ya (Arles- Nisan başı 1888) yazdığı bir mektubunda ” …..Gül renkli şeftali ağaçları kadar güzel yeni bir meyva bahçem var-çok çok uçuk pembe kayısı ağaçları… Şu sıra birtakım erik ağaçları üzerinde çalışıyorum- binlerce kara dal arasında sarımsı beyaz çiçekler… Korkunç denecek miktarlarda boya ve tuval kullanıyorum….’diye yazar. Tabiat’ın “Ana’’ eki insanı kucaklar ve üretkenliğe davet eder.

Rastlamış olabilirsiniz, İnternette bir video dolaşıyor. ‘Adım Doğa, Doğa Ana‘ diye başlıyor.”4,5 milyar yıldan beri buradayım. Benim insanlara ihtiyacım yok ama insanların bana var. Geleceğiniz bana bağlı. Ben gelişirsem siz de gelişirsiniz. Sarsılırsam sizde sarsılırsınız. Daha kötüsü de olabilir. Milyonlarca senedir buradayım.

Sizden daha büyük türleri besledim. Aç bıraktım. Benim toprağım, akan nehirlerim, ormanlarım var. Hepsi sizi yok edebilir. Beni sayıp saymadığınız önemli değil. Her günü nasıl yaşamayı seçip seçmediğiniz önemli. Davranışlarınız sizin kaderinizi belirleyecek. Ben Doğa’yım. Var olmaya devam edeceğim. Evrimleşmek üzere varım’’ cümlesiyle sonlanıyor.

Doğa bilim, ilim ve sanatın da çıkış noktasıdır. Doğal malzemelerle kil, ağaç, mermerden objeler, heykeller yapılmış; ressamlar eserlerinde, yeryüzünün en güzel köşelerini, en estetik figürlerini çizmiş, boyamışlar. Renkler, kelebek kanadındaki desenler, yaprakların damarları, çiçeklerin, ağaçların biçim ve dokuları modanın başlıca ilham kaynağı olmuştur. Bilim uçan kuşu, uçağa dönüştürür. Çarkıfelek çiçeğini de ilaca…

İnsanlar doğaya egemen olmaya çalışırken; botanikçilerin, ekoloji uzmanları ve zoologların, bilim adamları, hekimler ve biyolojistlerin hava-su kirliliği, sanayi ve nükleer atıklar için önerdikleri bilimsel uyarılarını önemle dikkate almalıdırlar. İçinde yer aldığımız doğanın, dünya kaynaklarının sürdürülebilmesi için insanlar ve hayvanların sağlıklı yaşam hakkının gözetilmesi gerekir. Doğa kendini gözeteni, gözetir.

Dağların tepelerinde hala kar olsa da baharın yavaştan yüzünü gösterdiği günlerdeyiz. Nergisler çiçekçi tezgahlarına kuruldu. Mimozalar açmakta, Sümbül soğanları baş verdi. Meyve ağaçları tomurcuklandı. Umuyorum Mart kapıdan baktırıp, kazma kürek yaktırmaz.

Kuru bir daldan yeniden yeşerebilen Tabiat anamızı koruyalım. Unutmayalım”Biz yolcu, Doğa hancı’’ ve bizler bu dünyayı torunlarımıza en az hasarla teslim etmekle, sorumluyuz.

İzmit 23 Şubat 2024

****

Önceki

2 Mart 2024 Cumartesi Tiyatro Rehberi

Sonraki

Tarık Konal “Bize Öz Türkçe Yaraşır”

Yorum yap

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Popüler Yazılar