Gelincik Ressamı “Gelincik Adam” Hikmet Çetinkaya

Gelincik Ressamı “Gelincik Adam”

Hikmet Çetinkaya

Haber: Erol Ünal

  • Hikmet Çetinkaya “Gelincik unutmamaktır, hatırlamaktır, vefadır. Nasıl unuturum ben bu yaşadığım günleri be. Anlatsam kim anlar be..”
  • 2001’da davet edildiği İsveç Stockholm Uluslararası Dünya Sanat Fuarı Hikmet Çetinkaya’nın dönüm noktası oldu, gelincik temalı çalışmalarına yoğunlaştı ve ‘’Gelincik Adam’’ diye anılmaya başlandı.

Hikmet Çetinkaya Ankara Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Resim Bölümünden 1982’de mezun oldu. Türkiye’deki atölyesinin yanında çalışmalarına 2002’de Paris’te açtığı atölyesinde 5 yıl devam etti. Arc-En-Ciel Maison D’art Paris adında bir sanat evi açarak birçok sanatsal etkinliklerde bulundu. 2013’de Kanada-Toronto’da kurduğu atölyesinde ve Ankara’daki atölyesinde eş zamanlı olarak sanat çalışmalarına devam ediyor.

Türk-Yunan dostluğunu pekiştirmek üzere Atina ve Patmos, Girit, Santorini, Mikanos adalarında ‘’Anadolu’dan Esintiler’’ adında sanat etkinlikleri yaptı. Bulgaristan-Varna-Plovdiv, Avusturya-Pöchlarn, Kanada-Montreal- Ottowa-Toronto, Kırgızistan-Bişkek, Avustralya-Canberra, Tayvan-Taipei, Malta-Valetta’da sanat sempozyumlarına katılarak canlı performanslar sundu, seminerler verdi. 48 kişisel sergisi yurtdışı olmak üzere (Amerika, Kanada, Almanya, Rusya, Avusturya, Fransa, İsveç, Çin, Avustralya, Yunanistan, Bulgaristan, Kırgızistan, Sırbistan, Malta, Tayvan, Kıbrıs) toplam 144 kişisel ve solo sergi yaptı.

Sekiz eseri Kanada-Ottowa War Museum’a kabul edilerek daimi olarak müzede sergilenmeye değer görüldü. Bişkek-Kırgızistan Gapar Aytiyev Güzel Sanatlar, Melbourne Shirene of Remembrance, Canberra Avustralya Ulusal Müzelerinde, Ontario Eyaleti Parlamentosunda, Kanada-St. John’s Başkanlık Sarayında, Toronto ve Ottowa, Amerika-Brooklyn, Bulgaristan, Kırcaali Belediye Saraylarında, Kanada-St. Johnson Queen Elizabeth Libary-Memorial ve Çin-Pekin Minzu Üniversitelerinde ve Türkiye’nin değişik ülkelerdeki büyükelçilik ve konsoloslarında eserleri bulunmaktadır.

İstanbul Bayındır Hastanesi’nde 240 eseri, İzmir Adnan Menderes havaalanı’nda 18m. uzunluğunda eseri, Ankara Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde 28m. uzunluğunda eseri vardır. Yerli ve yabancı önemli koleksiyonlarda eserleri sergilenmektedir.

Hikmet Çetinkaya sanat eseri üretmenin yanında sosyal projelere çok önem vermekte, anaokulları’ndan başlayan, üniversiteye kadar uzanan eğitim kurumlarında, sosyal amaçlı dernek, vakıf ve diğer kurumlarında içinde olduğu geniş bir yelpazede sanat etkinlikleri, söyleşiler ve seminerler yapmakta, kurum ve kuruluşlara kurduğu atölyelerle ve yaptığı danışmanlıklarla resim sanatına olan ilgiyi artırmayı amaçlamaktadır.

Bir Tv kanalında 60 programlık “Hikmet Çetinkaya’nın Atölyesi” adı altında Sanat- Kültür programları hazırladı ve sundu. Sanatçının, sanatını anlatan yüzlerce katalog ve “Yalnızız Birlikte” ile “Kırmızı Ben ve Gelincik” adlı kitapları yayınlandı, 2015 Avustralya’da Türkiye Yılı kapsamında sanat etkinlikleri için özel olarak hazırlanmış “Dont Forget The Popies” isimli ingilizce olarak kazırlanan kitabı Avustralya’da çok sayıda sanatsever tarafından ilgi gördü.

Hikmet Çetinkaya Kendini anlatıyor;

ACI VAR MI ACI…

Ortaokulda hiç sevmediğim resim dersiydi. Ne resim dersini sevdim, ne de resim öğretmenini. Malzeme götüremediğim için her ders yediğim dayakların sonucu olsa gerek. Liseyi, resim dersi olmayan bir okulda okudum. Denizli Endüstri Meslek Lisesi, Motor Bölümünden 1976 yılında mezun oldum. Denizli turistik bölge olduğu için horoz ve Pamukkale heykelcilikleri boyayarak bir dönem para kazandım. Amacım daha güzel biblo ve heykelcikler boyamak için bunun okulunda eğitim almak istedim.

1978 yılında Ankara Gazi Eğitim Enstitüsünde yetenek sınavlarına girerek şansımı denemek istedim. Bu döneme kadar, bor-profil fabrikası, kiremit fabrikası, büro elemanı ve inşaatlarda kazma kürek çalışarak yaşamımı sürdürdüm Ankara’da Gazi Eğitimde yetenek sınavı var, gitmeliyim. Gitmeliyim de cepte para yok, ne otobüs bileti ne de yemek parası, yok işte. Birçok şeyin yok, olmadığı yıllar. Sadece para mı, sevgi, umut, yarınların olmadığı yıllar. Bu yokların içerisinde kendimi gençlik eylemlerinde bulmuştum, kavgalar, yürüyüşler, mitingler, yumrukların sıkılıp havaya kaldırıldığı yıllar.

Akşamüzeri arkadaşımdan aldığım otobüs bilet parasıyla, isli-paslı bir sabah kendimi Ankara Terminalinde buldum. Amacım bir an önce Gazi’nin resim yetenek sınavına girip akşam geri Denizli’ye dönmek. Otobüs garajından Tandoğan Meydanına doğru yürüyerek, Beşevlerden geçip Gazi Eğitim Enstitüsünün önünde ki meydana geldim. Askerler, polisler oldukça fazlaydı, geniş bir güvenlik önlemi almışlar, sınava girecek gençlerde gelmeye başlamışlardı.

Kalabalığın arasından geçerek demir parmaklı kapıya doğru ilerledim, kapının yanındaki duvara asılmış bir listeye herkes bakıyordu. Bu listenin ne olduğunu sordum. Sınava girecek öğrencilerin hangi gün, hangi saatte sınav olacaklarını gösterir liste olduğunu öğrendim. Nasıl yani, sınav günü ve saati mi var, bütün öğrenciler aynı gün sınava girmeyeceklermiydi? Kalabalığı yardım, kağıtlara hızlı hızlı baktım, bugün gireceklerin arasında aday numaram ve ismim yoktu, 2.gününün listesinde de yoktu. O da ne… son gün, 3. günü ben sınava gireceğim. Bu bir rüya olmalı, kabus olmalı, birileri bana şaka yapıyor olmalı…

Sınav 3. yani son gün olacak ve benim kalacak yerim ve yemek yiyecek param da yok. Akşam oldu, terminale geri döndüm, dönüş biletimi 3. günü akşamına aldım. Bankta oturdum, düşünüyorum. Sınav gününe kadar nerede kalacağım, ne yiyeceğim. Zamanım çok, düşünüyorum, tekrar düşünüyorum, biraz sonra yine düşünüyorum. Çözüm koskocaman bir çaresizlik. Saatler geceyi gösteriyor, kapıdan giren askerlerin kimlik kontrolü yaptığını gördüm. Panik yapmamalıyım, sakin olmalıyım. Arka tarafta birileri konuşuyor, Kars’a gidecekler, İstanbul’dan gelen otobüsü bekliyorlarmış. Ben de Kars’a gideceğim, ben de otobüs bekliyorum. Kimlik kontrolü yapıldı, sorun yok, rahatım. Sabaha karşı yarı uykuluklu terminalde geziniyorum, yüzümü yıkadım, aynaya baktım açlık ve yorgunluk yüzümden belli oluyor.

Bir şeyler yemeliydim, terminalin girişinde ki büfenin önünde üzeri örtülü simitleri gördüm. Etrafında bir tur attım, planımı yapmıştım. Terminalin kapısından hızlıca gelip, 2- 3 simidi kapıp terminalin kapısından geri girecektim. Sanki içeriden birisi bana sipariş vermiş gibi olacaktı. Gayet sakin ve kendimden emin bir şekilde simitleri aldım ve koşarak geri terminale girdim, arkama bile bakmadan oradan uzaklaştım. Büyük bir suçluluk duygusuyla simitleri yedim, nedense hiç utanmadım ama. Gazi Eğitimin önüne tekrar yürüyerek gittim. Aynı kalabalık, askerler, polisler ve sınava girecek gençler. Bekliyorum, sınavdan çıkanlara herkes soruyor, içeride neler yaptırıyorlar, neler soruyorlar. Cevap hep aynı, ortaya bir kişi oturuyor ve onu çizdiriyorlar. Akşam oldu, yine terminale geldim. Ben yine hiç gelmeyen ve gelmeyecek olan Kars otobüsünü bekliyordum. Artık alıştım gibi yeni yaşantıma. Yine aynı yöntemlerle terminalin üst katında ki lokantadan aşırılan ekmekler, yenmeyen yarım bırakılan pidelerle sabahı ettim.

Büyük gün gelmişti, bugün sınav vardı. Yürüyerek Gazi Eğitim’in önüne geldim, beklemeye başladım. Sınava aldılar bizi, kağıtlarımız verildi, ortaya birisini oturttular, çizin bunu. Etrafı gözlemliyorum, güzel giyimli, parfüm kokulu, bakımlı, tertemiz gençlerin arasında ter kokan, günlerdir aynı giysiyi giyen, yarı aç yarı tok ben. Anlıyorum o ortama yabancıyım, oraya ait değilim, çaresizim ama başka yapacak bir şeyim yok. Mecburum. Bu kadar acıyı boşuna mı çektim, boş yere mi bu işkenceye dayandım. Boşuna olmamalıydı. Aklıma, caddelerde, miting alanlarında yumrukları havaya kaldırarak bağırmalarım geldi. İsyanlarım, haykırışlarım geldi. Kalem elimde sımsıkı, bıraksalar yine orada yumruğumu havaya kaldırıp bağıracağım. Bu çizgiler yumuşak olmamalı, çok sert ve koyu olmalıydı. Ne yaptığını bilen, kararlı, amaca doğru yürüyen sert adımların meydanlarda ki yere vuruşu gibi sert olmalıydı çizgiler. Günler sonra açıklanan sınav sonuçlarında kazanmıştım. Gazi Eğitim Enstitüsü daha sonra ki adı Ankara Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim Bölümünden 1982 yılının güz döneminde mezun oldum.

Çok insan bana soruyor, neden gelincik çalışıyorsun diye. Gelincik unutmamaktır, hatırlamaktır, vefadır. Nasıl unuturum ben bu yaşadığım günleri be. Anlatsam kim anlar be.. Dizi film çocukları, magazin gençleri mi beni anlayacaktı. Beni anlamalarını hiç ama hiç beklemedim biliyor musunuz? Gördükleri sadece buz dağının üzerinde ki parçaydı. Uzaklardan bir müzik sesi geliyor, duyabiliyor musunuz?

Ahmet Kaya çalıyor bak… “Üstüm başım toz içinde /Önüm arkam pus içinde /Sakallarım pas içinde Siz benim nasıl yandığımı / Nerden bileceksiniz Siz benim neler çektiğimi /Nerden bileceksiniz

Bu resimleri nasıl yaptığımı hep sordunuz ya, ben de sizlere aynı cevabı verdim.. Acı var mı acı…

*****

Önceki

HAFIZALARIMIZI KORUMA SANATI

Sonraki

Babacanoğlu’ndan bir Öykü; Yalancı Çoban

Yorum yap

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Popüler Yazılar