KÖRAĞA’NIN DÜŞÜ – Öykü
M.Demirel Babacanaoğlu Yazdı
KÖRAĞA’NIN DÜŞÜ – Öykü
Her toplumun bir aymazı olur değil mi? Görme özürlülerin de aymazı var, olur olmaz düş, hayal görürler. Anlatacağım öykü de böyle bir körağa‘nın öyküsü.
Bir gün köylü Selakağa, karısını bindirmiş eşeğe; düşmüşler yola, karşı köydeki bir akrabalarını görmeye gidiyorlarmış. Yol tozlu, çapraşık, çalılık, taşlık; yol değil de yolak sanki. Yolda debel dübel eden bir körağa’ya rastlamışlar. “Selamaleyküm, aleykümselam! Nereye böyle Körağa? Sazlar köyüne, ya siz? Biz de Kazlar köyüne gidiyoruz.. İyi. İyi, uğurlar ola..”
Selakağa, körağa‘ya acımış. Eşine; “eşekten in de şu Körağayı bindirelim sevaptır” demiş.
Eşi, “olmaz” demiş, körler aksi olur, iyilik yapalım derken, bir maraza çıkar ortaya, içinden çıkılması, çözmesi de zor olur.”
Selakağa, “yok” demiş, bu, o körağalardan değil.”
“Sen nerden bileceksin? İnsanın alası içinde, hayvanın alası dışında olur.”
Selakağa diller dökmüş, eşini ikna etmiş, olurunu almış.
Körağa’yı bindirmiş eşeğe.
Körağa eşekte, karı koca arkada yürüyorlarmış. Yol ayrımına gelmişler.
Körağa’ya demişler ki “in eşekten, yol ayırımına geldik, sen yoluna, biz yolumuza gidelim.”
Körağa, “olmazzz” demiş, “avrat da benim, eşek de benim.”
Selakağa şaka yapıyor sanmış.
“Körağa, bırak şu şakayı, in eşekten, biz yolumuza gidelim, sen de yoluna git..”
“Yahu” demiş Körağa, “anlamıyor musunuz, eşek de benim, avrat da benim.”
Selakağa işin şaka olmadığını anlamış, ama ne fayda. Körağa eşekten inmiyor. Hem eşeğe, hem karısına sahip çıkıyor, hay Allah ne yapmalı?
Selakağa, “körağa, hır gür çıkarma, sana acıdık, bindirdik eşeğe, üstelik biz de yaya yürüdük, hanım da yoruldu, ben de yoruldum. Bir iyilik yaptık, burnumuzdan getirme, güzel güzel in eşekten, herkes kendi yoluna gitsin…”
Körağa gürlemiş, kızmış, altımdan eşeği, elimden avradı alacaksın, sende utanma yok mu?”
Haydaaa, iş çığırından çıkmış. Körağa laftan anlamıyor.
Hanım çatmış Selakağa’ya.
“Ben demedim mi sana bey, körler aksi olur, bindirmeyelim… Ah ah, sözümü tutsaydın, bu hallere düşmezdik..”
“Ben ne bileyim hanım, körün böyle yapacağını?”
“Uyardım seni, anlamadın ki!”
“Haklısın hanım haklısın, bu ders olsun bana! Bir daha yapar mıyım böyle bir şey? Acır mıyım hiç kimseye?”
“Ders olacak da ne olacak, eşek gittikten sonra?”
Körağa, hanımın söylediklerini duyunca çıkışmış..
“Sen nasıl konuşuyorsun öyle, sen benim avrat değil misin?”
Kadın, “körağa, Körağa bana bak bana” demiş “sen ne oluyorsun da bana sahip çıkıyorsun? Kör olmana dua et yoksa parçalarım seni..”
Parçalardın, parçalayamazdın, öyleydi, böyleydi derken kördüğüm olmuş olay, çözülmüyor; en iyisi kadıya gidelim demişler. Öyle yapmışlar, kadıya gitmişler.
Olayı kadıya anlatmışlar, kadı dinlemiş, kim haklı, kim haksız ayıramayınca, şöyle bir oyuna baş vurmuş… Körağa‘yı, kadını, beyi ayrı odalara koydurmuş, kapılarına da birer dinleyici yerleştirmiş, “Ne konuşurlarsa dinleyin, yazıya geçirin, bana getirin” demiş…
Kadın diyormuş ki: “Ulan herif ben sana demedim mi, körler aksi olur, dinlemedin beni, bindirdin eşeğe, hem bana sahip çıkıyor, hem eşeğe, bakalım kadı nasıl çözecek bu işi?”
Selakağa da şöyle diyormuş:
“Ah ahhh, avradın dediklerini dinlemedim de, bindirdim körü eşeğe.. İtten pişmanım şimdi ama, iş işten geçti, kör hem avarada sahip çıkıyor hem eşeğe; bakalım kadı ne diyecek?”
Körağa sevinçliymiş, bir şey geçecek gibi eline gülüyormuş, kendi kendine; şöyle diyormuş:
“Anasını satayım, tutturduk bir kuru dava, ya avrat benim olur, ya eşek!”
Dinleyiciler, konuşmaları kadıya ulaştırmışlar.
Kadı Körağa’yı içeri attırmış, Selakağa ile eşini haklı çıkarmış.
Selakağa, eşini, eşeğini kurtardığına çok sevinmiş. Bir daha böyle yanlışa düşmemiş!
…………………………………………
Not:Yayın hakkı yazarınındır.İzin almadan yayınlanamaz.