GEZİ, ÖYKÜ, SEVGİLİLER GÜNÜ
M. Demirel Babacanoğlu Yazdı
Adana Yaşam Sanat Derneği, 10 Şubat 2018 Cumartesi günü Erciyes Dağı’na bir gezi düzenlemiş. Çukurova Belediyesi’nden alınmış bir orta otobüs (midibüs)’le Başkan Mehmet Taşar kılavuzluğunda, Remziye Taşar, Duran Aydın, Kubilay Altuntaş, Şahin Taş, Gülden Ayder, Atalay Çevik, Fatma Çevik. Reha Ören, Dursun Aykoç. Sinem Aykoç ve ben … yola çıktık.
Pozantı üzerinden Torosları geçip ulaştık Erciyes’e. Erciyes eski sönmüş bir volkanik dağ. 3917 m., doruktan aşağıya doğru karla kaplanmış; sanki bir gelin. İnsanlar koynuna girmiş kayak yapıyorlar. Eteğinde. İnsandan çok otomobil var. Oteller, kayak odaları, yeme içme yerleri dopdolu. Hava çok soğuk… Üstümüzü, başımızı bürüdük, yürüdük ortalara doğru. İzledik görünüleri… 3500 m.’ye varmış olmalıyız.
Kayseri’nin simgesi bu dağ. Erciyes dendi mi Kayseri gelir usa. Kayseri dendi mi Erciyes, pastırma, sucuk…
Kayseri’ye 25, Adana’ya 200 km.
Sucuk ekmek yiyelim dedik; sucuk ekmek kuyruğu çok uzun, sıraya girmeyi göze alamadık. Dönüşte Sultan Sazlığı’nda yedik. Burası Erciyes Dağı’nın altından gelen sularla kaplı. Kristal, içilebilir su. Üzerinde kuşlar, çevresinde insanlar… dolu.
Eve döndüğümüzde akşamdı.
14 Şubat öykü günüydü. AYSAD, dernek odasında gerçekleştirdik anma günü. Etkinlik yazanağında Giyasi Aydemir, Duran Aydın, Ali Ozanemre, Durmuş Ali Özkale, Kubilay Altuntaş… vardı. Kubilay Altuntaş gel(e)medi. Durmuş Ali Özkale etkinliğin sonuna yetişti.
Taşar, Feyza Hepçilingirlerin yazdığı öykü günü bildirisini okudu. Bildiride özetle şunlara vurgu yapıldı.
Buluşçular yapay zekayı bile buldular. Ama insanda olan duyguyu katamadılar. İnsandan insana duyguyu aktaran tek şey sanattır. Sanat dün de vardı bugün de var. Sanatın her türünde, ama az, ama çok öykü var. Bunu oluşturan insan, yaşam, dil. İnsan tüm öyküdür…
Giyasi Aydemir öyküsünden bir metin okudu. Ali Ozanemre, Hepçilingirlerin bildirisini değerlendirdi. Öykücü başkasını anlatırken kendisini de anlatır deyişine vurgu yaptı. Duran Aydın da babasıyla ilgili yazdığı metni sundu. Taşar ise öykünün önemine değindi. Ben de, sözlü anlatımdan, yazılı anlatıma geçişi anlattım. Yeni yayınlanan Hoptirinam Halk Öyküleri kitabımdan söz ettim. Kızlar Adası öykümü sundum… Dedenin, ninenin sözlü anlatımları yazıya geçirilmezse yitip gidecek…
Bu öykücüler tablosunda “kadın öykücü yok” diye tepki verdi bir kadın yazar. Tabloyu düzenleyenler Adana’da kadın öykücü olmadığını belirttiler… Aysel Yenidoğanay, Göksu Günay adları geçtiyse de, Adana’da olmadıkları belirtildi. Bir kadın öykücü var, roman yazıyor. Köpekleri anlatan bir öyküsünü okudum çok da güzeldi dedim. Onu düşünürüz ileride dediler.
Bakınız elimde Adana Ticaret Odası’nın yayınladığı Adana Marka Öyküleri kitabı var. Yarışmaya girip derece alan kadın öykücülerin adlarını veriyorum. Emel Metin Sarıboğa, Suzan Yavuz, Şule Aksoy, Gonca Arslankaradede, Sinem Öz, Hacer Arslan, Nesrin Şahin, Emel Arslan Büyükmertoğlu…
Biz de açalım bir yarışma kadın öykücüler için.
Sevgililer günü öykücüler günüyle çakıştı. Merak ediyorum, sevgililer gününde kaç sevgili öykü, roman, şiir, bilim kitabı aldı verdi sevgilisine? Öyle bir şey gör(e)medim diyebilirim. Biri çıksın Allahaşkına söylesin, ben kitap aldım verdim desin! Herkes, çiçek alıp veriyor. Çiçek de güzel ama, çiçekten de güzel şeyler var… İlle çiçek alınacak diye bir kural yok. Sevgililer gününü çiçekçiler mi çıkardı? Şiir de yazıyor mu sevgililer birbirine? Yahut buluşmalarını, karşılaşmalarını öyküleştiriyorlar mı?
Mutluluklar dilerim…
*****