Çanakkale’den Bir Anzak Askerinin Mektubu

Çanakkale’den Bir Anzak Askerinin Mektubu

M.Demirel Babacanoğlu Yazdı

(İngilizlerin sömürgelerinden (Avusturalya, Yeni Zelanda’dan) getirdiği askerlere “Anzak” denilmektedir. Çanakkale Savaşı için de getirmişlerdi. Türkleri öldürülmesi gereken canavar olarak tanıtmışlardı. Anzaklar gördüler ki, Türkler, onların dedikleri gibi değiller. Cana yakın, yardım sever, sevecen insanlar. Ben onların düşmanı değilim, onlar da benim düşmanım değil. Biz kim için savaşıyoruz? Sorularını sordular kendilerine… anladılar konuyu! İngilizler başarı sağlayamadılar. Bağlaşıklarıyla birlikte yenildiler gittiler. Burada en büyük başarı Atatürk ve silah arkadaşlarınındır. Bunların içinde benim dedem de vardır. 18 Mart Çanakkale Zaferi’nin yıldönümündeyiz. İnternetten alıntıladığım, olayı çarpıcı bir biçemde anlatan güzel bir Anzak (Alistair John Taylor) mektubunu sunarken, başta Atatürk olmak üzere Çanakkale kahramanlarını şehitlerini sevgiyle saygıyla anıyoruz. Yerleri İrem bahçesi olsun.)

Bir Anzak Askerinin Mektubu.(*)

10 AĞUSTOS 1915 GELİBOLU

“Sevgili ve bir zamanlar mutlu ailem. Gelibolu cehenneminden hepinize merhaba! Bu mektubu size yazmak niyetinde değildim. Aslında ben artık kimseyle konuşmak, kimsenin yüzünü görmek istediğimden de emin değilim. Hem siz benim buraya cehennem dediğime bakamayın burası hakikaten güzel bir yer.

Üzerleri toz toprakla örtülmeden önce zeytin ağaçlarının bolluğu, savaşa aldırmadan her yanda pıtır pıtır açan kırmızı gelinciklerin neşesi, akşamları yarımadayı kızıla boyayarak batan güneşin insanın içini acıtan güzelliği ve bir de Gelibolu bülbülleri… Gelibolu’da hâlâ un ufak olmadan kalan küçük bir ruh parçam mevcutsa bunu bülbüller sağlamıştır. Eğer o sırada bir Türk’ü öldürmüyor ya da Türkler tarafından öldürülmüyorsak, Gelibolu’nun muhteşem gurubunu seyrediyoruzdur.

Ege Denizi’nin içine gömülen güneşin biraz önce Pasifik Okyanusu’dan yükselerek Yeni Zelanda’da ki ertesi günü aydınlattığını bilmek insanın canını acıtıyor. Fakat bu acı hissi çok kısa sürüyor, sonra yeniden katılaşıyorum. Artık saatlerce hiçbir şey hissetmiyor ve duymuyorum. Bu arada sadece bakıyor, saklanıyor, ateş ediyor, süngü takıyor, düşman öldürüyor, bit ayıklıyor, yemek diye verdikleri kuru bisküvi, kraker, kuru et parçalarını kemiriyor, zaman olursa yatıyor, çok ender olarak da uyuyorum.

Ben artık sadece bir Anzak askeriyim. Ne sevdiğim şarkılar, yemekler, kokular ne de sevdiğim insanlar… Ben artık bir sayıyım. Yaşayan bir sayı. Ölürsem o zaman da bir sayı olacağım. “Vatan uğruna kahramanca” ölmüş bir sayı! Kahramanca ve vatan uğruna! Kahramanlık mı? Hadi yaa. Kahramanlık zorla olmaz…

Vatana gelince… Burası Türklerin vatanı ve bu savaş bizim savaşımız değil. Bizler İngilizlerin de söyledikleri gibi sadece “hevesli oğlan çocukları”yız. Asıl kahraman olan Türkler. “Johnny Türk” dediğimiz Türkler vatanlarını savunmak için bize karşı çok ağır şartlar altında direniyorlar ve kahramanca ölen asıl onlar.

Geçen hafta ölüleri gömmek için karşılıklı ateş kes ilan edildiğinde ilk defa Türkleri yakından ve canlıyken gördük. Türkler bize anlatılan canavarlara benzemiyordu.Onlar da gözlerinde endişe ve keder olan genç insanlardı.Onlarında arkalarında bekleyen üzüntülü aileleri, yaşlı anne-babaları, karıları belki de sevgileri vardı. Onlar da yaralanınca acı çekiyor, onlar da gencecik hayallerini bırakıp ölüyorlar.

Türkler de insandı.

Bana sigara ikram eden iki Türk’e ben de konserve et verdim, ama kabul etmediler. Bu sığır etidir dediysem de inanmadılar. Aslında anlamadılar. O zaman ellerimle kafama boynuz yapıp öküz gibi böğürdüm. Güldüler. Ben de güldüm. Orada savaş meydanında etrafımız askerlerin cesetleriyle doluydu, biz düşmandık ve birbirimize gülüyorduk. Bana sigara ikram eden Türklerden biri, “Sen no İngiliz” diye şaşırarak sordu. “Ben İngiliz değilim” dedim. Sonra elini uzattı “ben TÜRK” dedi. Bana uzatılan eli tuttum. Orada, Gelibolu’nun en kanlı savaşlarının yapıldığı o tepede, el sıkıştık. Ben artık bu adamla nasıl düşman olabilirdim? Ben bu adamla neden düşman olmuştum ki? Düşmanım o anda artık arkadaş Türk olmuştu. Ben bu savaşta ölmeyi reddediyorum. Bu benim savaşım değil. Fakat yaşamak için de hiç isteğim kalmadı. Tanrım günahlarım affet. Hepinizi çok seviyorum.”

“Ebediyen sizin oğlunuz. “

Alistair John TAYLOR, GELİBOLU 1915

(*).20.03.21, İnternet alıntısı.

*****

Önceki

“Toprak Dede” Hayrettin Karaca

Sonraki

23 Mart 2021 Salı Günün Sergileri

Yorum yap

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Popüler Yazılar