Biz o kadarına Yüz veremeyiz – Öykü
M.Demirel Babacanoğlu Yazdı.
Biz o kadarına Yüz veremeyiz – Öykü
Asker arkadaşlıkları unutulmayan arkadaşlıklardır. Askerlik anılarıysa hiç unutulmaz. Arkadaşlar bir araya geldiler mi, askerlik anılarını anlata anlata bitiremezler; tükenmez öykülere dönüşür anılar.
Arkadaşlar, teskere alırken, koşullar ne olursa olsun birbirlerini arayıp bulacaklarına, gelip göreceklerine… söz verirler, adres alıp, adres verirler. Askerlik arkadaşlıkları böylesine sıkı, öylesine diridir… Fırsat bulunca da birbirlerini arar bulurlar. Dalarlar askerlik anılarına..
Biri Adanalı, biri İstanbullu iki asker arkadaşı birbirlerini ararlar. Adana’ya gel, İstanbul’a gel diye konuşurlar.
Bizim Adanalı’nın yolu düşer İstanbul’a. Ulan şu benim, arkadaşı bulayım, göreyim der. O zamanlar böyle telefon melofon yok. Yalnızca adres biliniyor.
Adanalı Mülayim, arar, sorar, arkadaşının evini bulur.
Tak tak…
“Kim o?”
“Benim!”
“Sen kimsin?”
Ben Serttaş’ın asker arkadaşı Mülayim.
Kapı açılır, bir bayan çıkar.
“Serttaş’ın evi bura mı?”
“Evet.. Bura.”
Serttaş’ın eşi içeri bağırır.
“Ülen Serttaşşşş, asker arkadaşın gelmiş.”
Serttaş kapıya çıkar, arkadaşını görür görmez tanır, kucaklaşırlar…
“Buyur arkadaş buyur, içeri gir” der.
Adanalı içeri girer, kucaklaşırlar bir daha, sarmaş dolaş olurlar… Otururlar çay kahve içerler… Askerlik günlerini konuşurlar. Anılar anılar derken uzar gider. Serttaş’ın eşi yalnız kalır, unutulur sanki… Bulunduğu yerden bağırır…
“Ülen Serttaş bulaşıkları yıkamamışsın?”
“Yıkarım karıcığım… Şu konuşmayı bitirelim de…”
Konuşma bir türlü bitmez.
Eşinin iyice canı sıkılır, sinirlenir, öfkelenir.
“Ülen Serttaş mutfağa gel…”
Serttaş, işin sarpa çattığını anlar, karısını yatıştırmak için mutfağa girer amma, karısı çok öfkeli gözü dönmüştür. Süpürgeyi kafasına kafasına, sırtına, beline vurur, iyice döver Serttaş’ı. Patırtı, kütürtü arkadaşı tarafından işitilmektedir. Serttaş bulaşığı yıkar, üstünü başını düzeltir, arkadaşının yanına gelir. Çok üzgündür, neşesi kaçmıştır, sevinç diye bir şey kalmamıştır yüzünde, mahçupdur… Bir iki hık mık eder ama, boşuna, konuşamaz.
Adanalı, arkadaş Mülayim havayı yumuşatmak için şöyle seslenir arkadaşına.
“Amaaaan canım Serttaş, gül yüzünü soldurma, bunda üzülecek ne var, boş ver, her evde olur böyle şeyler… Kafanı ne yoruyorsun? Üzülme canım, gül biraz. Bizim oralarda hanımlar, beylerini kazma sapıyla döverler… Beylerin gıkı bile çıkmaz…”
Serttaş’ın yüzü açılır, gülümsemeye başlar, neşesi gelir! Yediği dayağı unutur… Kahkaha atar…
“Biz o kadarına yüz veremeyiz arkadaşım!” der diklenerek Serttaş…
………………………………………………
Not: Yayın hakkı yazarınındır, izin alınmadan yayınlanamaz.