Bitmeyen Misafirlik-Öykü
M. Demirel Babacanoğlu Yazdı
Eskiden insanlar birbirlerine gider konuk olurlardı. Tanıdık, tanımadık olması önemli değil, konuk olmak, konuk almak önemliydi..
Şimdi bu işler kağşadı. Çok yakının olmadıkça konuk olamıyorsun, alamıyorsun…
Koşullar değişti. Eskiden uzağı yakın eden yollar, araçlar yoktu. Telefon yalnızca devlet de vardı; devlet işlerinde kullanılırdı. Özel telefonlar, kimi seçkin, zenginlerde olurdu. Şimdi cep telefonları çıktı, herkesin elinde bir telefon var…Zırt pırt konuşuyorlar. Haberleşme, görüşme, konuşma kolaylaştı..
O dönemlerden bir konukluk öyküsü…
Adamın biri, uzak bir köydeki arkadaşını ziyarete gitmiş. Hoşbeş derken akşam olmuş. Köyüne dönecek hali yok ya? Arkadaşı “bizde kalırsın” demiş. Adam, “eh demiş kalalım bari…”
Konukluk başlamış. İlk günler, güzel iyi gitmiş. Ev sahibinin işi gücü var, yapamıyor, aksıyor. Derken sıkıntı artmış. İçinden “konuk gitse de kurtulsak” diyormuş. Ama konuğun hiç oralı olduğu yokmuş. Ekmek elden, su gölden, ooooh ne güzel. Köyüne gidip de ne yapacak, buradan iyi yer mi bulacak? Gel keyfim gel!
Beş gün, on gün, bir ay… konuk gitmiyor… Ev sahibi yarın gider, bir gün gider diye umutlanıp duruyormuş! Derken aylar geçiyor adamın gittiği gideceği yok.. Altı ay bir yıl geçiyor konuk gitmiyor. Ev sahibi iyice sıkılıyor ama ne yapsın, bir şey diyemiyor. Yalnızca içinden içinden yeniden yeniden “konuk gitse de kurtulsak” diyor, Ama yok gitmiyor konuk, umudu kesiliyor ev sahibinin.
Bir gün eşiyle oturuyorlar, konuğu göndermenin yolunu arıyorlar… Diyorlar ki; “evi yıkayalım, su dolduralım, yatak yorgan serecek yer kalmasın…”
Konuğun dışarı hava almaya çıktığı bir gün kararı uyguluyorlar..
Konuk, akşam eve geldiğinde, her yer su içinde, yatak yorgan serecek yer yok… Bakıyor çevresine şöyle bir, komşunun evinin önünde birkaç kovan görüyor; “ooo” diyor “işime yarar bu kovanlar”; kovanları getiriyor, koyuyor yattığı odaya, üstüne de alt evden tahta bulup yerleştiriyor.. Oluyor bir kerevet. Üstüne de yatağını seriyor… Yatıyor; ooooh ne iyi, ne âlâ…
Ev sahibi aval aval bakıyor olan işlere…şaşırıyor, ne yapsa acaba? Belli, konuk gitmeyecek? Babasının evi sanki?
Konuk; “ne bakıyorsunuz arkadaş” diyor ev sahibine; kovanları komşudan aldık, tahtayı alt evden bulduk, yatağı serdik üstüne, oh ne güzel bundan iyisi can sağlığı… Altı ay, bir güz daha kalırık gayrı…”
Ev sahibi biraz kızgın, biraz şaşkın; “eee sonra” diyor..
Konuk, “eeesi şu” diyor: “İyi oldu iyi olmasına da gelecek günler beni düşündürüyor; bahar gelir arılar oğul verirse, komşu gelir kovanlarını alırsa, tahtayı da sen alırsan elimden, işte o zaman gör bendeki figanı…”
*****