Anaları Güldürelim ;
Analar Günü Kutlu Olsun
M. Demirel Babacanoğlu Yazdı
Analar Günü, 1908 yılından beri kutlanıyor. Philalphia’lı Anna Jarvis anaların değerini sergilemek için birçok arkadaşlarıyla birlikte ilgili yerlere başvurmuş. Sonunda Mayıs’ın ikinci Pazar’ı Analar Günü olarak kabul edilmiş.
Salt Anna Jarvis’in anası ölmedi ya? Hepimizin anası öldü, ölecek. Anasının değerini bilmeyen var mıdır şu dünyada? Yoktur, herkes anasının değerini bilir.
Biliyor da, nasıl biliyor?
Ona bakalım.
Türkler meclislerine kadınları da alırlardı. Bir eşitlik, bir denge sağlanırdı. Dede Korkut öykülerinde görülüyor ki, kadının erkeğe eşitliği yitirilmiş. Çünkü, oğlu olan ak otağa, kızı olan kızıl otağa, oğlu kızı olmayan kara otağa buyur edilirdi.
Ak otag birinci otağdır. Kızıl otağ ikinci otağdır. Kara otag üçüncü otağdır. Görülüyor ki, bu sosyal yapıda anaların değeri aşağı çekilmiştir. Doğurduğu çocuğun cinsiyetine göre sıralamaya konuyor analar. Hele hiç çocuk doğurmamışsa kadın, değer açısından en arka plana itiliyor.
Osmanlı’da daha da ileri gidilerek kadınlar çarşaf içerisine sokuluyor, kafes arkasına konuyor. Erkekten üç adım, beş adım geriden geliyor. Söz hakkı verilmiyor. Baba kızını istediği birine veriyor. Kız sesini çıkaramıyor, “kanım babamın kestiği yere akar” diyerek kabulleniyor.
Boyun eğmeyi yaşam biçimi sanan analar artık kız çocuklarını kendileri bile aşağılamakta olduğu görülmektedir. Böyle bir düzen ve gelenekle yetişen çocuklar analarına ne denli saygılı olabilirler?
Cumhuriyet kurulunca, Atatürk bu yaşam biçimine son verdi. Yasalar karşısında eşitlik sağlandı. İş ve sosyal yaşamda özgür düşünceli, çağdaş değerlere ulaşan kadınlar yetiştirildi.
Ama bütün bunlara karşın kadın özgürlüğünü kazanabilmiş midir?
Bu soruya hem evet, hem hayır denebilir.