Kahramanlığa ‘Kadın’ Cephesinden Bakış

Kahramanlığa ‘kadın’ cephesinden bakış

Anibal GÜLEROĞLU Yazdı

Kahramanlık ve kahramanlar… Dünyanın vazgeçemediği unsurlar. Her insan bir şekilde kendi hayatının kahramanı olmaya çalışırken toplumlar da türlü vesilelerle kahramanlar yaratma peşinde olmuşlar çağlar boyu.  Kuşkusuz tüm bu hengâmede önemli olan, gerçek kahramanlıklar ve hak edilmiş kahraman sıfatları! Dahası, kahraman yaratılırken sergilenen süreç de üstünde durulması gereken detaylardan. Nitekim ‘İnsan ortaIığı kırıp geçirmeden de kahraman oIabiIir’ demiş Fransız şair ve eleştirmen BoIieau. Velhasıl, dünyanın vazgeçilmezleri arasında yer alan kahramanlık ve kahramanlar çok yönlü ve derinlikli yaklaşımı gerektiren konulardan.

 

Öte yandan kahramanlık öykülerinin, abartılarla yüceltilen kahramanların barındırdıkları nice mantıksızlığa-gerçek dışılığa rağmen, insanları coşturma-ilgi uyandırma ve bu yolla mesaj yollayıp bilinç yaratma özelliği de yadsınamaz gerçeklerden. Nasıl ki, özünü çizgi romanlardan alan kurgu dünyası da bu özelliği evire çevire işleyip kullananlardan. Bu konuda sayısız örnek verenlerin kahramanlık anlayışıyla gelişen evrende her türden süper erkek kahraman ve erkeklerin gölgesinde yol alan güçlü kadınlar mevcut.

Lakin tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi hikâyenin geneline hâkim olup mücadelenin komutanı durumunda bulunan ‘süper’ unvanına sahip kadın kahraman sayısı bir elin parmaklarından da az. Dolayısıyla Marvel Sinematik Evreni’nin en yeni üyesi ve dahi en güçlü kahramanı konumundaki ‘Captain Marvel’ bu açıdan ayrı bir değer taşımakta.

Şöyle ki; Yönetmen koltuğunu Ryan Fleck ile paylaşan  Anna Boden’ın Marvel Sinematik Evreni’ndeki ilk kadın yönetmen olma sıfatına eriştiği ‘Captain Marvel’ filmi, Marvel’in en ikonik karakterlerinden birini seyirciyle buluşturmanın ötesinde, yarattığı güçlü, ilginç, benzersiz ve bağımsız kadın karakterle, süper kahramanlığa kadın cephesinden ileri seviyede bakış özelliğinde.

Bu gerçek doğrultusunda Carol Danvers karakterinde insanlığını keşfedip sahip olduğu enerjiyi en üst seviyeye çıkartarak süper kahraman olmanın hakkını erkeklerden katbekat daha fazla veren ‘Captain Marvel’ın kadını parlatan içeriğini değerlendirecek olursak…

‘CAPTAİN MARVEL’IN BAŞARISI AKLA BAĞLI

8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde vizyona giren ve dijital bir kampanyayla kadın kahramanlığını kutlama etkinliğine olanak yaratan ‘Captain Marvel’, savaşın yıkıcı tablosuna dair bir kâbusla açılışını yapıp sürekli aynı rüyayı görerek uyku problemi yaşayan Vers karakteriyle tanıştırıyor bizi. Ardından da, anılarındaki boşluğu bir türlü dolduramamanın sıkıntısını taşıyan bu havalı kadın karakterin aklıyla değil de duygularıyla hareket ettiği için bedenindeki enerji gücünü doğru ve etkili kullanamadığı söylemine odaklı bir dövüş antrenmanı ve Kree’lerin kendileri için tehdit gördükleri Skrull avcılığı görevi geliyor.

Bu süreçte ayakları pek yere basmayan aksiyonla yol alan filmin asıl olayıysa, Kree-Skrull arası kovalamacanın C53 gezegenine yani Dünya’ya taşınmasından sonra başlıyor. Zira uzaylılar tarafından ‘Tam bir pislik çukuru’ olarak tanımlanan ve 90’lı yılların atmosferini yaşayan Dünya’daki süreçte hem kadın-erkek ayrımcılığına dair söylem daha güçlü hem de kadınların duygularına yenilmeyip akıllarını ve iradelerini kullandıkları takdirde neler yapabileceğini gösteren sahneler dolu. Yanı sıra Amerika başta olmak üzere dünyayı iç ve dış tehditlere karşı korumakla görevli S.H.I.E.L.D. ajanı Nick Fury’nin çaylaklık günleri de bu evrede yansıtılmakta.

Anlayacağınız filmin özü uzaydan ziyade Dünya ile alakalı. Hal böyleyken Kree’li Vers’in anılara dalıp aslında Dünya’lı Carol Danvers olduğunu keşfederek ‘Captain Marvel’ haline dönüşme aşamasında neler yaşandığını filme bırak gelelim içerikten çıkartılabilecek mesajlara ve olumlu-olumsuz detaylara…

Öncelikle ‘Captain Marvel’ın tam bir kadın filmi olduğunun altını bir kez daha çizelim. Çünkü içerik her ırktan kadının akıl ve beden yeteneğine dayalı biçimde yol alıyor. Daha net ifadeyle aksiyonu yaratıp canlandıranın kadın olduğu, savaş ya da barışın kadınlar üstünden şekillenebileceği vurgusu yapılıyor. Ancak buradaki kadını yücelten söylem tarzı öyle dayatmacı ve ayrıştırıcı türde değil kesinlikle. Yani itici bir feminist mantığıyla yaratılmamış. Bu taktik de hem seyri daha keyifli kılıyor hem de mesajın algılara ulaşmasını kolaylaştırıyor. Mesela Amerika gibi özgürlük, demokrasi ve eşitlik havarisi kesilen bir ülkenin geçmişinde pilot olmak için çabalayan kadınların, fiziki açıdan kendilerini üstün erkekler tarafından nasıl ezildiği gayet abartısız bir dille anlatılıyor filmin doğal akışı içinde.

Cinsiyetçilik veya ırkçılık kaygısına kapılmadan akılda iz bırakan sahnelerle derdini anlatmayı seçen filmde, bir diğer ilginç sahne de otopsi yapılan Skrull ile çıkıyor ortaya. Nick Fury ve patronunun masada yatan Skrull’un örtüsünü kaldırıp erkeklik meraklarını tatmin etme gayreti, toplumlardaki erkek egemen mantığa ve erkek olmayı cinsel organla bağdaştırma alışkanlığına bir gönderme olarak kayda değer.

Yönetimlerin kadınların gücünden korkarak onların potansiyelini kısıtlama olayını, Carol Danvers’ın Yüce Zekâ etkisindeki ‘Vers’ ile işleyen yapımda verilen bir diğer mesaj, hâkim iradenin her zaman iyiyi ve doğruyu yansıtmadığı yönünde. Yani dost sandıklarımız düşman olabilir ve uğruna savaşa girdiğimiz şey aslında kötülüğün ta kendisi çıkabilir denmekte. Muhakkak ki bu tarz mesajcılık da pek çok yapımda mevcut. Ancak tıpkı cinsiyetçilikte olduğu gibi burada da içeriğin yaklaşımı gayet doğal ve kestirme tarzda gerçekleşmekte… Anlayacağınız esprilerle, aile olgusuyla, sığınmacılıkla, duygusallıkla ve korkulanın ezilmesini hedefleyen yok etme mantığıyla harmanlanarak ele alınan dost-düşman ikileminde derinlemesine yorum yine seyirciye bırakılmış.

Öte yandan sorunları yok ederek çözme alışkanlığındaki Ronan’ı araya sıkıştırmayı ihmal etmeyen… Goose isimli sevimli kedinin bir anda Flerken’e dönmesiyle ayrı bir espri unsuru yaratan filmde akla takılan olumsuzluklar da bulmak mümkün. Carol Danvers’ın Dünya’daki geçmişinin ve Kree’deki yaşamının yetersiz anlatıldığını… Skrull göçebeliğinin temelinde neler yaşandığını veya Nick Furry’nin gözünü kaybediş şeklinin niye bu denli basite indirgendiğini eleştirenler çıkabilir mesela.

Yalnız şu bir gerçek ki, senaryonun seriye katkıda bulunacak detayları derinliğine dalmadan vererek seyirciyi kestirmeden eğlendirme yoluna gitmesi hiç de fena olmamış. Dünya’nın doğal atmosferi ve insani unsurların ağır basması da bu eğlendiriciliği güçlendiren unsurlar olarak yerli yerinde.

SONUÇTA; Savaşın değil barışın yüceltildiği… Bu yüceltilişin kadın hassasiyeti ve akıl gücüyle yapıldığı ve erkeklerin ikinci planda kaldığı yapım özgünlüğünü yaratmayı başaran biriş olarak beyazperdede.

Dolayısıyla bu evrenin meraklılarını tatmin edecek özellikte olan ‘Captain Marvel’ için teknolojik geriliklerin mizaha dönüştürüldüğü… Tek bir kötü karakterden ziyade savaşın kötücül mantığına karşı mücadelenin hedeflendiği… Diğer süper kahramanlardan ayrı olarak kendine has güçlerle varlık gösteren kadın kahramanımızın aklını kullanması sayesinde bir anda patlama yapan enerjisi karşısında apışıp kalan dev cüsseli Ronan’ın erkek kofluğunu temsil ettiği bir film diyebiliriz rahatlıkla. Ayrıca devasa gücüyle solo gösteri yapan ‘Captain Marvel’ karakterini merakla beklenen ‘Avengers: Endgame’ filminde göreceğimizin de habercisi gibi.

guleranibal@yahoo.com

www.twitter.com/guleranibal

*****

Önceki

10 M A R T 2019 P A Z A R Günün Sergileri

Sonraki

TGC Basın Müzesi’nde “Sanat Rüzgarları” esiyor

Yorum yap

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Popüler Yazılar