GRETA : İyilik bela getirir başa!

GRETA :

İyilik bela getirir başa!

Anibal GÜLEROĞLU Yazdı

Geçmişten günümüze uzanan her felsefi söz insanlar için rehber niteliğinde… Zira hemen hepsi yaşanmışlıkların, deneyimlerin sonucunda çıkmış ortaya. Bu nedenle yazılarımda her daim dikkate alır ve kullanırım özlü sözleri ve deyimleri. Nasıl ki, yapılan iyiliğin çoğu zaman başa bela açacağını vurgulamayı hedefleyen ve insanlara birine iyilik yaparken iyice düşünmek gerektiği gerçeğini hatırlatan Merhametten (iyilikten) maraz doğar’ sözü de bunlardan biri.

Kuşkusuz iyilik yapmak, merhamet göstermek ahlaklı insan olmanın gereklerinden ve karşılığında ne bulacağım’ kaygısıyla bağdaşamaz. Ancak karşımızdakinin bunu hak edip etmediği, dürüstlük kriteri de bu noktada önemli bir detay. Çünkü modernleştikçe değer yargılarından uzaklaşıp içlerindeki kötülüğü öne çıkartan, hırslarıyla hareket eden ve dahi psikopat yapıda olan insanlara karşı İyilik et denize at, balık bilmezse Halik bilir’ atasözü doğrultusunda hareket etmek de hiç mantıklı değil. Nihayetinde bu tiplerin başımıza bela açması, bizi zarara uğratması ve bizi hak etmediğimiz bir gerilime sürüklemesi kuvvetle muhtemel. Dolayısıyla bencilliğin ve oyunbazlığın yükselen değer olduğu günümüz dünyasında iyilik yapmaya niyetlenirken kılı kırk yarmak şart. Nitekim beyazperdede yerini alan İrlandalı yönetmen Neil Jordan’ın çektiği ‘Greta’ da gerilim türündeki içeriğiyle İyilik bela getirir başa’ demekte! Gelin birlikte bakalım.

GRETA’DA ‘AHUDUDU’ TADI…

43.Toronto Film Festivali’nde dünya prömiyerini yapan ‘Greta’nın içeriğini masaya yatırdığımızda, ilk etapta Isabelle Huppert ile Chloe Grace Moretz çerçevesinde gelişen öykünün temelinde Erdemli olmak ya da olmamak’ ikileminin yattığını görüyoruz. Bu ikileme açıklık getirmek için filmin konusuna kısaca değinecek olursak…

Metroda bırakılan bir çanta ve onu bulan bir genç kız ile açılışını yapan film, çantayı teslim edecek görevli bulamayan kızın onu Greta’nın evine getirmesiyle ikilem ve gerilim yüklü konusunu başlatıyor. İçinde kimlik, para ve ilaç bulunan çantayı teslim ederek erdemli birey olmanın ve iyilik yapmanın huzuruyla hiç tanımadığı bu orta yaşlı kadının evinde kahve içmekte sakınca görmeyen Frances, kısa süre önce kaybettiği annesinin boşluğunu da bu yolla doldurmaya çalışıyor. Annesinin ardından kendini işle meşgul eden babasına içten içe öfkelenen Frances bu yakınlaşmayla erdemli davranmanın cezalandırılması sürecine adım atarken ev arkadaşı Erica, olayın mantıklı davranma kanadını temsil ediyor. Öyküdeki ilk kırılma noktası da iki arkadaşın zıt bakış açısı oluyor zaten. Böylece hem erdemli davranma ikilemini sorgulatan hem de erdemli davranmanın cezasını yansıtan süreç çıkıyor karşımıza.

Çanta bulunca bomba imha ekibini ararız’ diyerek büyük kentlerdeki toplumsal hezeyana vurgu yapan Erica’ya aldırmadan bildiğini okuyup aile dışındaki bir yabancıya aile bireyi gibi yakınlaşmasını sürdüren Frances ile Greta ilişkisindeki ikinci kırılma noktası, yanlışlıkla açılan dolaptaki çantaların bulunması oluyor. O andan itibaren insanı erdemli davranıp iyilik yaptığına bin pişman eden ‘Greta’nın ölümcül psikopatlığıyla yüzleşiyor seyirci.

Filmin özetinden de görüldüğü üzere ‘Greta’nın yalnızlık vurgusuyla sergilediği melek yüzlü şeytanlığı bize tam anlamıyla tanımadığımız insanların evine gitmenin yanlışlığını gösterip ‘İyilik yapan kötülük bulur’ demekte.

Bu noktada bir parantez açıp üzere ‘Greta’nın, kara komedinin güzel örneklerinden biri sayılan Joseph Kesselring imzalı ‘Ahududu’ isimli tiyatro oyununu anımsattığını söylemek isterim. ‘Arsenic and Old Lace/Arsenik Kurbanları’ ismiyle beyazperdeye de uyarlanan öykü iki yaşlı kız kardeş ve yeğenlerinin evlerine aldıkları kiracıları, yalnızlıktan kurtarmak için, ahududu likörüyle zehirleyip evin bodrumuna gömmeleri üstüne yol alır. Kuşkusuz iki yapımdaki ‘yalnızlık’ bahanesi birbirinin zıddı işletilmekte… Yani ‘Greta’daki psikopatlığın gerekçesi yalnızlığı gidermek iken, ‘Ahududu’nunki kurbanları yalnızlıktan kurtarmak. Yine de ters mantığına sahip olsalar dahi her ikisinin kesişme noktaları erdem yanılgısı ve yabancılara güvenmemek gerektiği hususu! Dolayısıyla ‘Ahududu’yu da dikkate sunup bu iki işi birlikte değerlendirmekte fayda var derim.

DahasıErdemli olmak ya da olmamak’ ikileminin ötesinde, ‘Greta’nın yaptıklarının gerekçesi olarak gösterilmeye çalışılan yalnızlık problemi de kendini sorgulatan bir diğer konu. Zira filmin başlarında bu hanım hanımcık kadın, kızı tarafından terk edilmenin acısıyla tuhaf davranan biri konumunda sunulurken devamında işin içyüzü veriliyor. Ama film duygusal analizden ziyade gerilim yaratmaya odaklandığından, yalancılığı cezalandırmaya, Fransızcaya ve piyanoya takıntısının nereden geldiğini çözemediğimiz ‘Greta’nın dengesizliğinin özüne tam inemiyoruz ve yalnızlıkla psikopatlık harmanı havada kalıyor. Böylece ‘Her yalnız insan dengesizleşir mi yoksa insanlar dengesiz kişiliğinden dolayı mı yalnızlaşır’ ikilemi doğuyor… Ki bu da güzel başlayan gerilimi vasatlaştırıyor.

Öte yandan ‘Aşktan geriye bir tek hayaller ve anılar kalır. Sevdiklerin bir süreliğine yanında olur ve giderler’ şeklindeki sözleriyle yalnızlığa ‘kaçınılmaz kader’ boyutunu katarak ‘Greta’yı resmeden senaryodaki gerilim mantığının da tam işlemediğini belirtmek isterim.

Şöyle ki; Babasına mesafeli davranan Frances ile ‘yaratılmak istenen anne acısı yaşayan kız’ tablosu pek inandırıcı durmuyor. Nihayetinde ergenlik yaşını çoktan geçmiş ve kendisini meşgul eden kurulu bir düzeni var. Yani babasına kızgınlığı manasız.

Greta cephesine baktığımızda… Evdeki gürültüyü komşulara bağlaması ve gelenlerin buna hiç düşünmeden inanması fazlaca eğreti geldi bana. Keza sahiplenilmeyen köpeklerin iğneyle uyutulduğu vurgusunu yaparak insanları hayvan sahiplendirmeye yönlendiren senaryonun sonrasında gariban gariban yatan köpeği neden zehirleme ihtiyacı hissettiğini de çözemedim.

‘Greta’da mantıklı bulmadığım bir başka yön, dedektifin davranışı. Yani bir dedektif suçlu olması kuvvetle muhtemel birine karşı bu denli tedbirsiz davranır mı? Acaba bu yolla kadınların olgunluğuna-masumiyetine-zarafetine kanmamak gerektiği mi gösterilmek istenmiş, bilemedim.

SONUÇTA; Kamusal alanda gözünü birine dikip bakmanın taciz sayılmadığını… Alenen ortalığı birbirine katıp tehditler savuran birinin polis tarafından götürülse bile çabucak salıverileceğini… Ve polisin bir işe yaramadığı yerde insanların iyilikle-erdemle davranmasının gerekmediğini, aksi takdirde sonunda kötülükten-marazdan başka bir şey çıkmayacağını anlatmaya çalışan bir film ‘Greta’‘İyilik bela getirir başa’ diyerek oltasını sallandırmış bekliyor.

guleranibal@yahoo.com

www.twitter.com/guleranibal

*****

Önceki

21 Nisan 2019 PAZAR Günışığına Mektup

Sonraki

Yeni Ana Dergisi Nisan Ayı Kültür-Sanat Etkinliği

Yorum yap

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Popüler Yazılar